Vincent van Gogh'un akıl hastalığının teşhisi sorusuna. Psikiyatristlerin Komplosu Van Gogh Sendromu veya Parlak Sanatçının Hasta Olduğu Şey

Vincent van Gogh, uzmanların oybirliğiyle akıl hastası olarak sınıflandırdığı sanatçılardan biridir. Bu vesileyle, yazarları psikiyatristler ve psikanalistler, sanat tarihçileri ve kültürbilimciler olan çok sayıda eser yazıldı ve hatta "akıl hastası sanatçılar" sorulduğunda Wikipedia bile onun hakkında bilgi veriyor.

Araştırmacılar, Van Gogh'un alkol kötüye kullanımıyla ağırlaşan bipolar bozukluk, şizofreni veya epilepsi hastası olduğunu öne sürerek tanıları tartıştılar. Ancak tüm bu teşhisler, yalnızca Vincent van Gogh'un kendisi tarafından yazılmış benzersiz bir metinler topluluğunun yorumlarıdır.


Kalemi eline alan çok az sanatçı bize, resim alanına yaptıkları katkılarla karşılaştırılabilecek önemi olan gözlemler, günlükler, mektuplar bıraktı.


Ama Van Gogh'un mektupları yüzlerce sayfaya yayılan çarpıcı, eşsiz bir belge, mektupların muhataplarıyla olduğu kadar kendisiyle, Tanrı'yla, dünyayla da bir diyalog.


Aracılara ve tercümanlara ihtiyaç duymadan, Vincent van Gogh deneyimleme deneyiminden kendisi bahsediyor. akli dengesizlik, korkunç bir hastalığın nöbetleri arasındaki dönemlerde tercümanlarının ve teşhisçilerinin çoğundan çok daha sağlıklı olan harika, düşünen, çalışkan ve çok duyarlı bir kişiyi okuyuculara sunuyor.


Sanatçının bir akıl hastalığı yaşama deneyimine dair yürek burkan hikayesi, 2 Ocak 1889'da Vincent'ın meşhur olaydan sonra geldiği Fransa'nın Arles kentindeki psikiyatri hastanesinden kardeşi Theo'ya hitaben yazdığı bir mektupla başlar. kulağı kesilmiş halde.


"Benim hakkımdaki tüm korkularınızı gidermek için, size zaten aşina olduğunuz ve yerel hastanede çalışan Dr. Ray'in ofisinden birkaç kelime yazıyorum. İçinde iki veya üç gün daha kalacağım, ardından sağ salim eve dönmeyi umuyorum. Sana bir şey soruyorum - merak etme, yoksa benim için gereksiz bir heyecan kaynağı olur.


Bu arada sanatçı, Bay Rey'in hastalık nöbetleri sırasında Van Gogh'a sağladığı yardım için bir minnettarlık göstergesi olarak portresini yaptı. Çağdaşlar, portrenin modele çok benzediğini iddia etti, ancak Felix Rey sanata kayıtsız kaldı. Van Gogh'un tablosu tavan arasında yatıyordu, sonra bir süre tavuk kümesindeki bir deliği kapattılar ve tablo ancak 1900'de (sanatçının ölümünden 10 yıl sonra) Dr. Ray'in bahçesinde bulundu. Eser, ünlü Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin tarafından satın alındı ​​​​ve 1918 yılına kadar kişisel koleksiyonunda saklandı. Göçmenlik için ayrılan koleksiyoncu tabloyu evde bıraktı ve sonunda Devlet Müzesi koleksiyonuna girdi. güzel Sanatlar onlara. Moskova'da Puşkin.


Bu ilk hastaneye yatıştan sonra Vincent van Gogh, kardeşi Theo'ya şöyle yazacak: "Sizi temin ederim ki, hastanede geçirdiğim birkaç gün çok ilginç geçti: hayat muhtemelen hastalardan öğrenilmelidir. Umarım başıma özel bir şey gelmemiştir - tıpkı sanatçılarda olduğu gibi, bir arter kesildiği için yüksek sıcaklık ve önemli kan kaybının eşlik ettiği geçici bir tutulma buldum; ama iştahım hemen geri geldi, sindirimim iyi, kan kaybı her gün yenileniyor ve kafam giderek daha net çalışıyor.


Vincent van Gogh, kardeşi Theo'ya yazdığı 28 Ocak 1889 tarihli bir mektupta, deha ile delilik, sanat ile psikopatoloji arasındaki bağlantıya dair pek çok kişinin merak ettiği soruya yanıtını veriyor: “Biz sanatçıların akıl sağlığımızın yerinde olduğunu söylemeyeceğim. , özellikle bunu kendim hakkında söylemeyeceğim - iliklerime kadar delilikle doymuş bir şeyim; ama şunu söylüyorum ve onaylıyorum ki, elimizde biraz iyi niyet gösterirsek hastalıktan çok daha güçlü olacak bu tür panzehirler ve bu tür ilaçlar var.


3 Şubat 1889'da Vincent van Gogh, Arles şehrinin sakinleri hakkında ilginç bir gözlemde bulunuyor - hayır, yerel psikiyatri hastanesinin hastaları değil, sıradan vatandaşlar: “Komşuların bana karşı son derece nazik olduğunu söylemeliyim: ne de olsa burada herkes bir şeyden muzdarip - kiminin ateşi var, kiminin halüsinasyonu var, kiminin deliliği var; bu nedenle, aynı ailenin üyeleri olarak herkes birbirini çok iyi anlıyor ... Ancak tamamen sağlıklı olduğum varsayılmamalı. yerliler aynı hastalıktan muzdarip, bana tüm gerçeği anlattı: hasta yaşlanıncaya kadar yaşayabilir, ancak her zaman tutulma anları olacaktır. Bu nedenle, bana hiç hasta olmadığım veya bir daha hasta olmayacağım konusunda güvence vermeyin.


Sanatçının kardeşine yazdığı 19 Mart 1889 tarihli mektubundan, Arles sakinlerinin Van Gogh'un hürriyet içinde yaşamaya hakkı olmadığına dair kasabalılardan bazılarının imzasını taşıyan bir beyanname ile şehrin belediye başkanına başvurduklarını öğreniyoruz. Polis komiseri, sanatçının tekrar hastaneye kaldırılmasını emretti. “Kısacası, deliliğim kanıtlanmamış ve genellikle kanıtlanamaz olmasına rağmen, günlerdir kilit altında ve bakanların gözetimi altında tek başıma oturuyorum. Elbette ruhumun derinliklerinde böyle bir muamele beni yaraladı; yüksek sesle kızmama izin vermeyeceğim de açık: bu tür durumlarda mazeret göstermek, suçu kabul etmek demektir.


21 Nisan'da Vincent van Gogh, kardeşi Theo'ya hastaneden ayrıldıktan sonra Saint-Remy-de-Provence'ta akıl hastaları için bir akıl hastanesine yerleşme kararını bildirir: "Umarım şunu söylemem yeterli olur: kesinlikle yeni bir atölye arayıp orada tek başıma yaşayamam… Çalışma kapasitem yavaş yavaş geri geliyor, ancak kendimi aşırı zorlamaya başlarsam ve ayrıca atölyenin tüm sorumluluğu bana düşerse onu kaybetmekten korkuyorum. ... Artık deliliği diğer hastalıklarla aynı hastalık olarak görmeye başladığım gerçeğiyle kendimi teselli etmeye başlıyorum ".


Vincent van Gogh'un bir psikiyatri hastanesinde ve daha sonra akıl hastaları için bir akıl hastanesinde kalması, sanatçının kardeşi Theo tarafından finanse edildi. Ayrıca Theodore, Vincent'a 10 yıldan fazla geçim kaynağı sağladı, kira ve atölye, tuvaller, boyalar ve işletme maliyetleri için para verdi. “Kendime ait olmak üzere resim yapmam ve tüm çalışmalarımı hastaneye vermem şartıyla beni ücretsiz olarak kabul edecekleri bir sağlık kurumu bilmiyorum. Bu - büyük demeyeceğim ama yine de adaletsizlik. Böyle bir hastane bulsam itirazsız taşınırım.


Vincent van Gogh, Saint-Remy-de-Provence'daki akıl hastanesine gitmek üzere Arles'tan ayrılmadan önce kardeşine şu mektubu yazar: "Olaylara ayık bakmalıyım. Tabii ki, bir sürü var çılgın sanatçılar: hayatın kendisi onları, en hafif deyimiyle, biraz anormal yapar. Tabii işe geri dönmeyi başarırsam, ama sonsuza kadar etkilenmiş kalacağım.


Vincent Van Gogh, Saint-Remy-de-Provence sığınma evinde bir yıl geçirdi (Mayıs 1889'dan Mayıs 1890'a kadar), barınak müdürü sanatçının çalışmasına izin verdi ve hatta atölye için ayrı bir oda sağladı. Tekrarlanan nöbetlere rağmen Vincent, hastalıkla savaşmanın tek yolunun bunu görerek resim yapmaya devam etti: “Resimler üzerinde çalışmak iyileşmem için gerekli bir koşul: Ben sadece büyük zorluklarla dayandım. Son günler ortalığı karıştırmak zorunda kaldığımda ve resim yapmam için bana ayrılan odaya girmeme bile izin vermediklerinde ... "


Saint-Remy-de-Provence'ta sanatçı, stüdyonun penceresinden ve bahçeden manzaraları tasvir eden manzaralar çiziyor ve Vincent'ın gözetim altında sığınaktan çıkmasına izin verildiğinde, Saint-Remy'nin çevresi de tuvallerinde belirdi.


Vincent'ı haftalarca hareketsiz bırakan üç ciddi nöbet geçirmesine rağmen, bu yıl 150'den fazla resim yaptı, 100'den fazla çizim ve suluboya yaptı.


Van Gogh'un kız kardeşine yazdığı bir mektuptan: “Burada çok sayıda ağır hasta olduğu doğru, ancak daha önce deliliğin bende uyandırdığı korku ve tiksinti önemli ölçüde azaldı. Ve sürekli olarak bir hayvanat bahçesini anımsatan korkunç çığlıklar ve ulumalar duysanız da, barınak sakinleri hızla birbirlerini tanır ve içlerinden biri saldırıya uğradığında birbirlerine yardım eder. Bahçede çalışırken, tüm hastalar ne yaptığımı görmek için dışarı çıkıyor ve sizi temin ederim ki, Arles'in iyi vatandaşlarından daha nazik ve daha kibar davranıyorlar: bana karışmıyorlar. Burada epey bir süre kalmam mümkün. Arles hastanesinde ve burada olduğu kadar huzuru hiç yaşamadım.


Vincent van Gogh'un hastalığına rağmen çalışma, resim yapmaya devam etme ve pes etmeme arzusu içten bir hayranlık uyandırıyor: “Hayat geçiyor ve onu geri çeviremezsiniz, ama tam da bu nedenle tasarruflu çalışıyorum. çaba yok: çalışma fırsatı da her zaman tekrarlanmaz. Benim durumumda - ve hatta daha fazlası: sonuçta, normalden daha güçlü bir saldırı beni bir sanatçı olarak sonsuza kadar mahvedebilir.


Van Gogh'un sığınma evinde ticaret yapan muhtemelen tek sakini olduğunu belirtmek önemlidir: “Bu kurumda uygulanan tedaviyi buradan taşınsanız bile takip etmek çok kolay çünkü burada kesinlikle hiçbir şey yapılmıyor. Hastalar aylaklık içinde ot gibi yaşamaya, tatsız ve bazen de bayat yiyeceklerle avunmaya terk ediliyor.


Mayıs 1890'ın sonunda Theo, erkek kardeşini kendisine ve ailesine yaklaşmaya davet etti, Vincent buna itiraz etmedi. Theo ile Paris'te üç gün geçirdikten sonra sanatçı, Auvers-sur-Oise'a (Paris'ten çok da uzak olmayan küçük bir köy) yerleşti. Burada Vincent çalışıyor, kendine bir dakika dinlenme izni vermiyor, her gün fırçasının altından yeni bir eser çıkıyor. Böylece hayatının son iki ayında 70 resim ve 32 çizim yapar.


Auvers-sur-Oise'da sanatçı, kalp hastalıkları uzmanı ve büyük bir sanat aşığı olan Dr. Gachet tarafından denetleniyor. Vincent bu doktor hakkında şöyle yazıyor: “Anladığım kadarıyla kimse Dr. Gachet'ye hiçbir şekilde güvenemez. Her şeyden önce, bana öyle geliyor ki o benden daha hasta, en azından benden daha az değil; böyle şeyler. Ve eğer kör köre yol gösterirse, ikisi de hendeğe düşmezler mi?


Yıkıldı... 29 Temmuz 1890'da Vincent van Gogh kendini göğsünden vurarak ölecek, çağrılan Dr. Gachet'nin huzurunda ölecek. Sanatçının cebinde bulacaklar son Mektup, Theo van Gogh'a hitaben şöyle bitiyor: "İşim için hayatımla ödeme yaptım ve bu bana akıl sağlığımın yarısına mal oldu, bu doğru ..."


Ağabeyinin ölümü, Theodor Van Gogh için bir felakete dönüşecekti: kardeşinin resimlerinin ölümünden sonra sergisini düzenlemek için başarısız bir girişimden sonra, Theo delilik belirtileri gösterdi, karısı hastayı bir psikiyatri hastanesine yerleştirmeye karar verdi. 21 Ocak 1891'de ölecekti.


Kardeşlerin ortak çalışmaları ölümünden sonra çok takdir edilecek ve hiçbirinin Vincent van Gogh'a geldikleri günü görecek kadar yaşamamış olması inanılmaz bir adaletsizlik gibi görünüyor. dünya şöhreti ve tanıma.

Dünyaca ünlü Hollandalı post-empresyonist ressam Vincent Willem van Gogh, 30 Mart 1853'te doğdu. Ancak sadece 27 yaşında sanatçı oldu ve 37 yaşında öldü. Verimliliği inanılmazdı - bir günde birkaç tablo çizebilirdi: manzaralar, natürmortlar, portreler. Katılan doktorunun notlarından: "Ataklar arasındaki aralıklarla, hasta tamamen sakin ve tutkuyla resim yapıyor."

Vincent van Gogh. "İrisli Arles'in Görünümü". 1888

Hastalık ve ölüm

Van Gogh, ailenin en büyük çocuğuydu ve zaten çocuklukta çelişkili karakteri kendini gösterdi - geleceğin sanatçısı evde asi ve zor bir çocuktu ve ailenin dışında sessiz, ciddi ve mütevazıydı.

Onda ve hayatının sonraki yıllarında ikilik kendini gösterdi - bu "gerçek hayatı" göz önünde bulundurarak bir aile ocağı ve çocukları hayal etti, ancak kendini tamamen sanata adadı. Bariz akıl hastalığı nöbetleri, hayatının son yıllarında, Van Gogh ya şiddetli delilik nöbetleri geçirdiğinde ya da çok ayık bir şekilde akıl yürüttüğünde başladı.

Buna göre Resmi sürüm, hem fiziksel hem de zihinsel sıkı çalışma ve isyankar bir yaşam tarzı ölümüne yol açtı - Van Gogh absinthe'yi kötüye kullandı.

Sanatçı 29 Temmuz 1890'da öldü. İki gün önce Auvers-sur-Oise'da çizim malzemeleriyle yürüyüşe çıktı. Yanında Van Gogh'un açık havada çalışırken kuş sürülerini korkutmak için aldığı bir tabancası vardı. Sanatçı bu tabancayla kendini kalp bölgesinden vurdu ve ardından bağımsız olarak hastaneye ulaştı. 29 saat sonra kan kaybından öldü.

Van Gogh'un zihinsel krizinin üstesinden geldikten sonra kendini vurduğunu belirtmekte fayda var. Bu ölümden kısa bir süre önce klinikten "İyileşti" sonucuna vararak taburcu edildi.

Versiyonlar

Vincent van Gogh. Gauguin'e ithaf edilmiştir. 1888

Van Gogh'un akıl hastalığında pek çok gizem var. Kabus halüsinasyonları, melankoli ve öfke nöbetleri geçirdiği ataklarda boyalarını yiyebildiği, saatlerce odanın içinde koşturduğu ve uzun süre aynı pozisyonda donup kaldığı biliniyor. Sanatçının kendisine göre, bu şaşkınlık anlarında gelecekteki tuvallerin resimlerini gördü.

Arles'deki akıl hastanesinde kendisine temporal lob epilepsisi teşhisi kondu. Ancak doktorların sanatçıya ne olduğu konusundaki görüşleri farklıydı. Doktor Felix Ray Van Gogh'un epilepsi hastası olduğuna inanıyordu ve Saint-Remy'deki psikiyatri kliniğinin başkanı Doktor Peyron sanatçının akut ensefalopatiden (beyin hasarı) muzdarip olduğuna inanıyordu. Tedavi sırasında, haftada iki kez banyoda iki saatlik bir kalış olan hidroterapiyi dahil etti. Ancak hidroterapi Van Gogh'un hastalığını hafifletmedi.

Aynı zamanda sanatçıyı Auvers'te gözlemleyen Dr. Gachet, Van Gogh'un çalışırken içtiği terebentin ve güneşte uzun süre kalmaktan etkilendiğini iddia etti. Ancak Van Gogh, saldırı semptomlarını hafifletmeye başladığında terebentin içti.

Bugüne kadar, en doğru tanı kabul edilir - bunlar, hastaların% 3-5'inde meydana gelen, hastalığın oldukça nadir bir tezahürüdür.

Van Gogh'un anne tarafından akrabaları arasında sara hastaları da vardı. Teyzelerinden biri epilepsi hastasıydı. Kalıtsal yatkınlık, zihinsel ve ruhsal güçlerin sürekli aşırı yüklenmesi, fazla çalışma, yetersiz beslenme, alkol ve şiddetli şoklar olmasaydı, kendini göstermeyebilirdi.

duygusal delilik

Doktorların kayıtları arasında şu satırlar yer alıyor: “Üç ayda bir tekrarlayan, döngüsel nitelikte nöbetler geçirdi. Hipomanik aşamalarda, Van Gogh yeniden gün doğumundan gün batımına kadar çalışmaya başladı, kendinden geçme ve ilhamla, günde iki veya üç resim yaptı. Bu sözlere dayanarak, birçok kişi sanatçının hastalığına manik-depresif psikoz teşhisi koydu.

Vincent van Gogh. "Ayçiçekleri", 1888.

Manik-depresif psikozun belirtileri arasında intihar düşünceleri, motivasyonsuz iyi ruh hali, artan motor ve konuşma aktivitesi, mani dönemleri ve depresif durumlar yer alır.

Van Gogh'ta psikoz gelişiminin nedeni, uzmanlara göre pelin alfa-thujone özü içeren absinthe olabilir. İnsan vücuduna giren bu madde, sinir dokusuna ve beyne nüfuz ederek sinir uyarılarının normal inhibisyon sürecinin bozulmasına yol açar. Sonuç olarak, bir kişi nöbetler, halüsinasyonlar ve diğer psikopatik davranış belirtileri yaşar.

"Epilepsi artı delilik"

Van Gogh, Mayıs 1889'da Fransız doktor Dr. Peyron tarafından deli olarak kabul edildi: "Van Gogh bir sara hastası ve bir deli."

20. yüzyıla kadar epilepsi teşhisinin aynı zamanda Meniere hastalığı anlamına geldiğini unutmayın.

Van Gogh'un keşfedilen mektupları, kulak labirentinin (iç kulak) patolojisi için tipik olan en şiddetli baş dönmesi saldırılarını gösterir. Bunlara mide bulantısı, kontrol edilemeyen kusma, kulak çınlaması ve tamamen sağlıklı olduğu dönüşümlü dönemler eşlik ediyordu.

Meniere hastalığı

Hastalığın özellikleri: kafada sürekli çınlama, sonra azalma, sonra şiddetlenme, bazen işitme kaybının eşlik etmesi. Hastalık genellikle 30-50 yaşlarında gelişir. Hastalığın bir sonucu olarak, işitme bozukluğu kalıcı hale gelebilir ve bazı hastalarda sağırlık gelişir.

Bir versiyona göre, kesilen kulağın hikayesi ("Kulağı Kesilmiş Otoportre" tablosu) dayanılmaz bir çınlamanın sonucudur.

Van Gogh sendromu

"Van Gogh sendromu" tanısı, akıl hastası bir kişinin kendisini sakat bırakacak şekilde yaralaması (vücudun bir kısmının kesilmesi, geniş kesikler) veya doktordan kendisine cerrahi müdahale yapılması için ısrarlı taleplerde bulunması durumunda kullanılır. Bu hastalık, sanrıların, halüsinasyonların, dürtüsel dürtülerin varlığı nedeniyle şizofreni, dismorfofobi, dismorfomanide ortaya çıkar.

Sık sık baş dönmesi nöbetleri ve kulaklarında onu çılgına çeviren dayanılmaz gürültünün eşlik ettiği şiddetli bir şekilde acı çeken Van Gogh'un kulağını kestiğine inanılıyor.

Vincent van Gogh. "Bandajlı kulaklı", 1889.

Ancak, bu hikayenin birkaç versiyonu var. Bir tanesine göre Vincent van Gogh'un kulak memesi arkadaşı tarafından kesilmiş. Paul Gauguin. 23-24 Aralık 1888 gecesi, aralarında bir tartışma çıktı ve bir öfke nöbeti içinde Van Gogh, iyi bir kılıç ustası olduğu için Van Gogh'un sol kulak memesini bir meçle kesen Gauguin'e saldırdı. silahı nehre attı.

Ancak sanat tarihçilerinin ana versiyonları, polis protokollerinin incelenmesine dayanmaktadır. Sorgu protokolüne ve Gauguin'e göre, bir arkadaşıyla tartıştıktan sonra Gauguin evden ayrıldı ve geceyi bir otelde geçirmek için gitti.

Yalnız kalan üzgün Van Gogh, kulak memesini bir usturayla kesti ve ardından bir gazeteye sarılı bir kulak parçasını tanıdık bir fahişeye göstermek için geneleve gitti.

Sanatçının hayatından, onu intihara sürükleyen bir zihinsel bozukluğun işareti olarak kabul edilen bu bölümdür.

Bu arada, bazı uzmanlar yeşil, kırmızı ve beyaz boyalara aşırı tutkunun Van Gogh'un renk körlüğünden bahsettiğini iddia ediyor. "Yıldızlı Gece" resminin analizi bu hipotezin ortaya çıkmasına neden oldu.

Vincent van Gogh. " Yıldız ışığı gecesi", 1889.

Genel olarak, araştırmacılar şu konuda hemfikirdir: Büyük sanatçı kulak çınlaması, sinir gerginliği ve absinthe kötüye kullanımı ile birlikte şizofreniye yol açabilen depresyondan muzdaripti.

Aynı hastalığa yakalandığına inanılıyor Nikolai Gogol, Alexander Dumas'ın oğlu, Ernest Hemingway, Albrecht Dürer ve Sergei Rachmaninoff.

Zihinsel psikopatolojinin tüm isimsiz terimleri arasında belki de en ünlüsü Van Gogh sendromudur. Sapmanın özü, kendi kendine cerrahi operasyonlar gerçekleştirme konusundaki karşı konulamaz arzusunda yatmaktadır: vücudun kısımlarını kesmek, kesikler uygulamak. Bu sendrom şizofreni gibi çeşitli ruhsal hastalıklarda görülebilir.

Bozukluğun temeli, kişinin kendi vücudunu incitmeyi ve ona zarar vermeyi amaçlayan oto-agresif tutumlardır. Bu sendrom genellikle kişinin görünüşünden patolojik memnuniyetsizlikten oluşan dismorfomani ile karşılaştırılır. Bu sapmadan muzdarip kişiler, hayali bir fiziksel kusuru herhangi bir şekilde düzeltme fikrine takıntılıdır: kendi başlarına veya cerrahi müdahale yardımıyla.

Sendrom kavramı ve belirtileri

Van Gogh sendromu, vücut parçalarının amputasyonu ile kendi kendine cerrahi operasyonları bağımsız olarak gerçekleştirme arzusuyla ilişkili bir zihinsel bozukluktur. Bu sendrom aynı zamanda sağlık personelini bu tür manipülasyonları yapmaya zorlamada da kendini göstermektedir. en ünlü kişi, bu psikopatolojiden muzdarip olan, sendroma adını veren Vincent van Gogh'du. Büyük dehanın meşhur eylemi, çılgınlığı ve gaddarlığıyla halkı şok etti. Ünlü sanatçı kulağını kesip sevgilisine mektupla gönderdi. Olanlarla ilgili birçok versiyon var: Bazıları Van Gogh'un arkadaşı tarafından yaralandığına inanıyor, diğerleri ise sanatçının afyon kullandığını ve bir uyuşturucunun etkisi altında bu çılgın eylemi gerçekleştirdiğini söylüyor. Yine de birçok gerçek, dahinin muhtemelen bir akıl hastalığından muzdarip olduğunu ve hastalığın alevlenmesi sırasında kulağını kestiğini gösteriyor. Her neyse, ama bugün Van Gogh sendromlu birçok insan var.

Genellikle sendrom herhangi bir zihinsel bozukluğa eşlik eder. Bazen bu tür kendini yaralamalar doğası gereği gösterici niteliktedir, örneğin, muhtemelen bu sapmadan muzdarip olan modern bir Rus sanatçısı, sürekli olarak, sözde siyasi imalarla, ya vücudunun bir kısmını kestiği ya da kesikler ve diğer yaralanmalara neden olduğu eylemlerde bulunur. Bu sendrom aşağıdaki psikopatolojilerde ortaya çıkar:

• şizofreni;
• hipokondriyak deliryum;
• halüsinoz;
• dismorfomani;
• duygusal delilik;
• yeme bozuklukları;
• psikotik nöbetler ile epilepsi;
• dürtüsel çekim.

Çoğu zaman, sendrom, dismorfomani, şizofreni ve hipokondriyak sanrıları olan kişileri etkiler. Dismorfomanik sanrılar altında, bir kişinin var olmayan hayali fiziksel sapmasına olan inancını anlayın. Genellikle bu tür çılgın fikirler, vücut parçalarının çıkarılmasına, kendi kendine çalışmaya yol açar. Dürtüsel bir eylem de kendine zarar verebilir, böyle bir kontrol kaybı sonuçları açısından korkunçtur, çünkü bir kişi tutku halindeyken korkunç şeyler yapabilir. Bunun üzerine alışveriş bağımlılığı yaşayan Çinli bir kadın, kocasının bir sonraki memnuniyetsizliğine kendi parmağını keserek tepki gösterdi. Zamanında hastaneye kaldırılan kadın, parmağını kurtardı. Psikiyatristlerin vardığı sonuç, "bağımlılık davranışının arka planına karşı dürtüsel çekim" gibi geldi.

Sendromun temeli, kendine zarar verme davranışı ve otomatik saldırganlıktır. Kendine zarar verme davranışı, kişinin kendi vücuduna zarar vermeyi amaçlayan bir dizi eylemi ifade eder. Otomatik saldırganlığın ana nedenleri arasında şunlar yer alır:

• hayatın zorluklarına yeterince cevap verememe ve stres faktörlerine karşı koyamama;
• gösterici davranış;
• depresyon;
• dürtüsel davranış, kendini kontrol ihlali.

Kendine zarar verme davranışıyla, vücudun erişilebilir bölgeleri en çok acı çeker: kollar, bacaklar, göğüs ve karın, cinsel organlar. İstatistiklere göre, kadınlar oto-agresif davranışlara en yatkın olanlardır ve sendrom ünlü artist- erkekler. Dişi cinsiyet, vücut parçalarının kesilmesinden çok derin yaralara, kesmeye daha yatkındır. Bu sendroma sahip erkekler sıklıkla kendilerini genital bölgede yaralarlar.

Sendromun gelişimi birçok faktörden etkilenebilir:

• genetik eğilim;
• alkol ve uyuşturucu bağımlılığı;
• sosyo-psikolojik yönü;
• iç organların hastalıkları.

Genetik faktör, zihinsel bozuklukların ve sendromların gelişimini temel olarak etkiler. Tarihsel gerçeklere göre, Van Gogh'un annesinin kız kardeşi epilepsi hastasıydı ve sanatçının kardeşleri zihinsel gerilikten şizofreniye kadar psikopatolojilerden muzdaripti.

Alkol ve uyuşturucu kullanımı kişilik kontrol düzeyini etkiler. Bir kişi oto-agresif davranışa eğilimli olduğunda, istemli niteliklerde ve öz denetimde bir azalma, kendini yaralamaya yol açabilir. Ünlü fransız sanatçı kulağını kesen, alkol, pelin ve afyon içen, muhtemelen kendine zarar verme davranışının gelişimini tetikleyen bir kişi.

Sosyo-psikolojik etki, oto-agresif davranışın oluşumunda önemli bir rol oynar. Çoğu zaman bir kişi, psiko-duygusal stres, günlük çatışmalar ve stresten kurtulamaması nedeniyle kendisine zarar verir. Kendine zarar verme davranışı salgınlarından muzdarip bir hasta, kendini yaralayarak "fiziksel acının zihinsel acısını gölgede bıraktığını" iddia etti.

Bazen kişinin kendi vücuduna cerrahi operasyon yapma isteği bir hastalığın ağrılı seyrinden kaynaklanabilir. Ruhsal bir rahatsızlığı olan, vücudun herhangi bir organında veya herhangi bir yerinde sürekli ağrı yaşayan bir kişinin, ağrıdan kurtulmak için kendini yaralama olasılığı yüksektir. Van Gogh'un sansasyonel amputasyonunun versiyonlarından biri, sanatçının orta kulak iltihabı geçirdikten sonra dayanılmaz bir acıyla eziyet ettiği varsayımıdır.

sendromun tedavisi

Sendromun tedavisi, oto-saldırganlık salgınlarının ortaya çıktığı altta yatan akıl hastalığının tedavisini içerir. Çeşitli antipsikotikler, sakinleştiriciler ve antidepresanlar, ezici arzuyu ve saplantılı sakatlama düşüncelerini azaltmak için kullanılır. Van Gogh sendromunun varlığında, hasar riskini azaltmak için zorunlu hastaneye yatış endikedir.

Psikoterapi, yalnızca sendrom, depresif bir bozukluk veya nevrozun arka planında kendine zarar verme davranışının bir tezahürü olduğunda etkilidir. En etkili olanı, yalnızca danışanın kendine zarar vermesinin nedenlerini değil, aynı zamanda kendi kendine saldırganlık patlamalarına karşı koymanın yollarını da belirleyen bilişsel-davranışçı psikoterapidir. Psikoterapist, oto-agresif tutumların derecesini ayrıntılı olarak inceler, eğer hakim olurlarsa, o zaman bilişsel-davranışçı yaklaşım her zaman etkili olmaz. Oto-agresif inançların hakimiyeti ile, kişisel iyileşme süreci, müşterinin istenen sonuçları elde edememesi nedeniyle engellenir.

Hastalığın tedavisi oldukça karmaşık ve uzun bir süreçtir ve her zaman başarılı olmaz. Örneğin, bu sendromun şizofrenide tedavisi dismorfomani ve epilepsiden çok daha kolaydır. Hastanın kalıcı sanrıları varsa, farmakoterapinin karmaşıklığı nedeniyle tedavi durma noktasına bile gelebilir.

şok edici gerçekler

Amerikalı sanatçı A. Fielding, ruhsal aydınlanmaya ulaşma fikrine o kadar takıntılıydı ki, kafatasına bir delik açtı. Ameliyattan önce kadın, dünyaya farklı bir şekilde bakmasına yardımcı olacağı iddia edilen ısrarlı trepanasyon talepleriyle defalarca cerrahlara döndü.

Bazı insanlar bilgisayar oyunlarının, filmlerin ve kitapların fantastik dünyasından büyük ölçüde etkilenir. Fantastik elf teması birçok hayranı çıldırttı bu tür. Birkaç kendi kendine çalışan kulak kepçesi vakasının, elflerin sivri kulaklarına benzediği bilinmektedir.

Bugüne kadar, bir protesto (siyasi, sosyal) veya bağlılık işareti olarak parmakların kesilmesi yaygın bir olay olarak kabul edilir. Duyguların böylesine patolojik bir tezahürü, esas olarak göstericidir ve zihinsel bozuklukları gösterir. Bu fenomen en yaygın olanıdır. Doğu ülkeleri Suç topluluklarında kullanılan eski "yubitsume" tekniğinin mirası nedeniyle Japonya, Çin gibi. Prosedür, mafya topluluğunun kurallarına uymamanın bir işareti olarak parmağın bir kısmının kesilmesini içeriyordu.

Sendrom Van-G ah ha (hastanın - 19. yüzyılın Hollandalı sanatçısı Van Gogh'un adını almıştır) - akıl hastasına kendisini sakat bırakacak şekilde zarar vermek (vücudun bir kısmını kesmek, geniş kesikler) veya doktordan cerrahi müdahale gerçekleştirmesi için ısrarlı taleplerde bulunmak hipokondriyak deliryum, halüsinasyonlar, dürtüsel dürtülerin varlığı.

Vincent van Gogh. Otoportre (resmin bir parçası)

Yoksulluk içinde bir hayat yaşadı. Tanınma ölümünden sonra ona geldi ve bugün resimleri için on milyonlarca dolar veriliyor.

Vincent van Gogh 30 Mart 1853'te doğdu. Vincent'ın babası Protestan bir papaz olan Theodor van Gogh'du ve annesi, Lahey'den saygıdeğer bir ciltçi ve kitapçının kızı olan Anna Cornelia Carbentus'du. Ailenin, çocukluğundan beri tutarsızlığını gösteren en büyük çocuğuydu: ailesi onu asi ve zor bir çocuk olarak hatırladı ve ailenin dışında sessiz, ciddi, tatlı ve alçakgönüllüydü.

Önce bir köy okulunda, sonra evde mürebbiye yanında okudu ve 11 yaşında yatılı okula gönderildi. Ailesinden soyutlanmış olması, onda bunaltıcı bir etki bırakmış ve bu bütününe de yansımıştır. Daha sonra yaşam. 15 yaşında yatılı okulu bırakıp memleketine döner.

Vincent'ın resim sevgisi, amcasının sanat ve ticaret şirketinde bayi olarak çalışmaya başlamasıyla başladı.
Yakında aşkta bir başarısızlık yaşadı. Hayal kırıklığı işi etkiledi - ilgisini kaybetti ve İncil'e döndü. Hayat dramatik bir şekilde değişti. Van Gogh bir kitapçıydı ve 1869'dan 1876'ya kadar Lahey, Brüksel, Londra ve Paris'te bir sanat ticaret firmasında komisyoncu olarak çalıştı. Ve 1876'da İngiltere'de öğretmen olarak çalıştı.
Bundan sonra teolojiye ilgi duymaya başladı ve 1878'den itibaren Borinage maden bölgesinde vaizlik yaptı ( Belçika'da)

Van Gogh, 27 yaşında ressam oldu. 1885 yılında dünya ünlü "Patates Yiyenler" tablosunu gördü. Koyu tonlarda yazılmıştır ve diğer resimlerde olduğu gibi, merkezi nesne duyguları ve deneyimleri olan bir kişidir.

1886'da Van Gogh, aralarında en ünlü "Şairler Bahçesi"nin de bulunduğu bir dizi resim yaptığı Paris'e taşındı. yeni dönem yaratıcılık, stildeki bir değişiklikle işaretlenir. Renkler daha parlak, araziler daha neşeli hale gelir. Bu dönem, noktacılık tekniği ile karakterize edilir - yanardöner renklerin küçük kısa vuruşları.

Natürmort . İrisli vazo. Mayıs 1890

Van Gogh çok üretken bir ressamdı - bir günde birkaç resim yapabilirdi. Bunlar manzaralar, natürmortlar, portreler ve tür resimleridir.Paris'ten Fransa'nın güneyine taşındıktan sonra başlayan yaratıcılığın geç dönemi çok tartışmalı ama aynı zamanda en verimli olanı.Provence'ın parlak doğası, sanatçıya çok canlı ve renkli manzaralar yazması için ilham verdi. Ancak aynı zamanda, sanatçının ruhunda sonunda ölümüne yol açan bir hastalık olgunlaştı.Van Gogh, kriz dönemlerinde, sanatçıyı saran bunaltıcı umutsuzluk duygusunu aktaran resimler yapıyor. Verimliliği inanılmazdı. " Ataklar arasındaki aralıklarda hasta tamamen sakindir ve tutkuyla resim yapmaya başlar. ", - ilgili hekimi belirtti.
Van Gogh, 27 Temmuz 1890'da zihinsel krizinin üstesinden gelmiş gibi göründükten sonra kendini vurdu. Bundan kısa bir süre önce klinikten şu sonuçla taburcu edildi: “ iyileşti ».

Ataklar sırasında kabus gibi halüsinasyonlar, melankoli ve öfke tarafından ziyaret edildi. Kendi boyalarını yiyebilir, odanın içinde saatlerce koşturup uzun süre aynı pozisyonda donup kalabilirdi. Ona göre, bu şaşkınlık anlarında, gelecekteki tuvallerin görüntülerini gördü.

Sık sık dayanılmaz baş ağrıları çektiği hastalığın doruk noktası, daha az büyük olmayan Gauguin'in kafasına bir bardak pelin fırlatması ve ardından ona açık bir ustura ile saldırmasıydı. Bu arada, aynı akşam
Bu arada, başka bir versiyona göre: Vincent van Gogh'un kulak memesi arkadaşı Paul Gauguin tarafından kesildi - yani

dikkate almak Hans Kaufmann ve Rita Wildegans.
Versiyonlarına göre, 23-24 Aralık 1888 gecesi, Van Gogh, bir arkadaşına Arles'tan ayrılacağını söyleyince Gauguin'e öfkeyle saldırdı. İyi bir kılıç ustası olan Gauguin, Van Gogh'un sol kulak memesini bir meçle kesti ve ardından silahı nehre attı. Sanat tarihçilerinin vardığı sonuçlar, diğer şeylerin yanı sıra, genel kabul görmüş versiyonun dayandığı polis protokollerinin incelenmesine dayanmaktadır: Van Gogh, zihinsel uyarılma durumunda bir usturayla kendi kulağını kesti.
Gauguin'in polise söylediği buydu.
Sorgu protokolüne göre, bir arkadaşıyla tartıştıktan sonra Gauguin evden ayrıldı ve geceyi yakındaki bir otelde geçirmek için gitti. Yalnız kalan, hüsrana uğrayan Van Gogh, kulak memesini bir usturayla kesti ve ardından bir gazeteye sarılı kulak parçasını tanıdık bir fahişeye göstermek için geneleve gitti. Daha sonra, sanatçının hayatından bu bölüm, onu intihara sürükleyen bir ruhsal bozukluğun işareti olarak kabul edildi. Bir keresinde, resmin son vuruşunu yaptıktan sonra " Buğday tarlasındaki kargalar' kendini başından vurdu. Başka bir versiyona göre, atış midedeydi ve ardından başka bir resim yaptı. .

Akıl hastalığında yasak Goga çok fazla gizem.
Klinik tabloyu eski haline getirmeye çalışan psikiyatristler artık doğru teşhis olarak kabul ediliyorlar, Dr. Ray tarafından konulan ve Saint-Paul akıl hastanesinde Dr. Peyron tarafından onaylanan: epileptik psikoz organik psikoz kriterlerini karşılayan ancak konfüzyon, alkolsüz Korsakoff psikozu veya bunama şeklini almayan diğer durumlar; şimdi adı: epilepsiye bağlı tanımlanmamış psikotik bozukluklar) .
Akrabalar arasında kamyonet Goga annenin epileptikleri vardı; teyzelerinden biri epilepsi hastasıydı.
Daha sonra akıl hastalığı hem Theo hem de Willemina'nın başına geldi - görünüşe göre kökleri kalıtımda yatıyor.
Ancak, elbette, kalıtsal yatkınlık ölümcül bir şey değildir - uyarıcı koşullar olmasa asla hastalığa yol açmaz. Zihinsel ve ruhsal güçlerin muazzam sürekli aşırı yüklenmesi, kronik aşırı çalışma, kötü beslenme, alkol ve bunların hepsine düşen ciddi ahlaki ayaklanmalar kamyonet Goga fazla - tüm bunlar, hastalığa potansiyel yatkınlığın gerçekleşmesi için fazlasıyla yeterliydi.

Ölümcül ikilik, sanatçının hayatı boyunca peşini bırakmadı. kısa hayat. Gerçekten iki kişi anlaşıyor gibiydi. Bir aile ocağı ve çocukları hayal etti ve buna "gerçek hayat" adını verdi. Ancak kendini tamamen sanata adadı. Babası gibi rahip olmak istedi ve kendisi tüm kuralları çiğneyerek "rahiplerin kürsüden lanetlediği kadınlardan biriyle" yaşamaya başladı. Onunla, özellikle son yıllarda, güçlü delilik saldırıları oldu, geri kalan zamanlarda çok ayık bir şekilde muhakeme etti.

kamyonet Gog, stüdyosunda yaşaması için davet ettiği Paul Gauguin'i tanrılaştırdı. Ve bir sonraki saldırı sırasında Gauguin'e de teşebbüs ettiği genel olarak kabul edilir.

kamyonetGog, üç doktor tarafından muayene edildi ve hepsi farklı görüşlere geldi.
Dr Ray buna inanıyordu kamyonet Gog epilepsi hastasıdır.
Saint-Remy'deki psikiyatri kliniğinin başkanı Dr. Peyron, buna inanıyordu kamyonet Gog, akut ensefalopatiden (beyin hasarı) muzdaripti. Tedavi süresince hidroterapiyi, yani haftada iki kez banyoda iki saat kalmayı dahil etti. Ancak hidroterapi hastalığı hafifletmedi. kamyonet Goga.
İzleyen Dr. Gachet kamyonet Auvers'de Gog yeterince kalifiye bir doktor değildi. üzerinde iddia etti kamyonet Gog'un, çalışırken içtiği terebentin ve güneşe uzun süre maruz kalmasından etkilendiği iddia edildi. Ama terebentin kamyonetGog, semptomlarını hafifletmek için saldırı başladığında içti.

Resimlerin kendileri hipotezler için malzeme görevi görür. kamyonet Goga . Resim araştırmacıların özel ilgisini çekmektedir. "Yıldızlı Gece"

.

Bazıları, yeşil, kırmızı ve beyaz boyalara aşırı tutkunun sanatçının renk körlüğünden bahsettiğini iddia ediyor. Ancak bu resim üzerinde çalışırken, kamyonet

tanrım tam olarak ne yaptığını biliyordu. Resim üzerinde yapılan çalışmalar sırasında yapılan eskizler, sanatçının ihtiyaç duyduğu etkiyi elde etmeye çalışarak tuval üzerindeki renklerin oranını çok dikkatli bir şekilde hesapladığını gösteriyor. Vincent, zamanının ilerisinde olan ve bu nedenle birçok insanın anlayışına erişilemeyen yazma tarzının benzersizliğinin çok iyi farkındaydı.
Arles'tan Émile Bernard'a yazdığı bir mektupta şöyle yazdı: "Kafasında ne yazacağına dair eksiksiz ve nihai bir fikre önceden sahip olan bir sanatçı, eseriyle gurur duyamaz."

« Nöbetleri döngüseldi ve her üç ayda bir tekrarlıyordu. hipomanik aşamalarda kamyonet tanrım yine gün doğumundan gün batımına kadar çalışmaya başladı, coşku ve ilhamla, günde iki veya üç resim yaptı.", - doktoru yazdı. Bu nedenle, birçok kişi sanatçının hastalığına manik-depresif psikoz teşhisi koydu.

Bir versiyona göre, sanatçının ölüm nedeni, yaratıcı bir deponun diğer birçok insanı gibi kayıtsız olmadığı absinthe'nin yıkıcı etkisiydi. Uzmanlara göre bu absinthe, pelin alfa-thujone özü içeriyordu.
İnsan vücuduna giren bu madde, beyin de dahil olmak üzere sinir dokusuna nüfuz eder ve bu da sinir uyarılarının normal inhibisyon sürecinin bozulmasına, başka bir deyişle, gergin sistem"frenleri kırar." Sonuç olarak, bir kişi nöbetler, halüsinasyonlar ve diğer psikopatik davranış belirtileri yaşar. Alkaloid thujone'un sadece pelin ağacında değil, aynı zamanda bu alkaloide adını veren mazıda ve diğer birçok bitkide bulunduğuna dikkat edilmelidir. İronik bir şekilde mezarda Vincent kamyonet Goga Uyuşturucu sanatçıyı tamamen mahveden tam da bu talihsiz mazılardır.

Hastalıkla ilgili diğer versiyonlar arasında kamyonet Goga Geçenlerde bir tane daha oldu. Sanatçının sıklıkla kulak çınlamasının eşlik ettiği bir durum yaşadığı bilinmektedir. Bu nedenle uzmanlar, bu fenomene şiddetli depresyonun eşlik ettiğini bulmuşlardır. Böyle bir durumdan ancak bir psikoterapistin profesyonel yardımı kurtulabilir. Muhtemelen, Meniere hastalığında ve hatta depresyonla birlikte ortaya çıkan kulak çınlamasıydı. kamyonet Goga deliliğe ve intihara.

Benzer bir versiyon: Döngüsel şizofreni - Nikolai Gogol, Mikalojus Čiurlionis, Alexander Dumas oğlu, Ernest Hemingway, Albrecht Durer, Sergei Rachmaninov'un aynı hastalıktan muzdarip olduğuna inanılıyor.Genel olarak, bir şizofren, çoğu insanın yaşadığından farklı bir dünya yaratır. . ne bitti sıradan bir insan gülmek şizofrenlerde öfkeye neden olabilir. Kafasında, düşmanlığının farkında olmadığı uyumsuz şeyler bir arada var olur. Çoğu zaman olan her şeye alışılmadık, çoğu zaman uğursuz bir anlam verir ve bu anlamı yalnızca kendisinin kavrayabileceğine inanır.

Van Gogh Vincent'ın Hastalıkları

Ayırıcı tanı

“Gachet'nin teşhisi, Dr. Peyron tarafından doğrulanan Ray'in teşhisinden farklı, her ikisi de Vincent hastalığını bir epilepsi türü olarak görüyordu.

O zamandan beri birçok doktor Van Gogh'un hastalığıyla ilgileniyor. Bazıları bunun yaygın meningoensefalit olduğuna, diğerleri bunun şizofreni olduğuna (özellikle Karl Jaspers bu görüşe sahipti) ve yine diğerleri bunun zihinsel dejenerasyon ve yapısal psikopati olduğuna inanıyordu. Gerçekten de Van Togh'un deliliği o kadar kolay tanımlanıp sınıflandırılamaz. Bu çılgınlık, Van Gogh'un olağanüstü (kelimenin tam anlamıyla) kişiliğinden ayrı düşünülemez. Dehası kadar onunla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır ve genel kabul görmüş kavramların pek çok açıdan olağan anlamlarını yitirdiği bir düzeyde değerlendirilmelidir. Van Togh'un yeteneğini belirleyen şey, hayatının tüm koşullarını ve hastalığını belirledi. (Perruchot, 1973, s. 307.)

Şizofreniyi destekleyen kanıtlar

"Şizotimik yatkınlık. Çocukken çizim konusunda özel bir yetenek yoktu. 1887'de şizofrenik sürecin başlangıcı, hatta daha önce, içe dönüklükte kademeli bir artış ve çocuksu komplekslere gerileme vardı. Resminde şizofreninin yükselişiyle birlikte, bezemeciliğe varan güçlü bir dışavurumculuk ve gerileme vardır” (Westerman-Hoistijn, 1924.)

"Gauguin'in psikoz tanımını okuyan kişinin şizofreni hakkında şüphe duyması pek olası değildir" (Winkler, 1949, s. 161.)

Psikozun başlangıcı 1887'nin sonunda, teşhis 1888 baharında kondu. 1888 Noel'inde akut psikozdan acı çekti. 1888'den beri yaratıcılık tarzında bir değişiklik oldu. Konvülsif nöbetler ve zekada azalma ile belirli bir kişilik değişikliği olmadığı için epilepsi yoktur. Teşhis - paroksismal şizofreni "(Jaspers, 1926.)

“Arles'te Vincent'ın hayatında bir kriz çıktığı iyi biliniyor. Genellikle biyografi yazarları bunu aşırı çalışma, yetersiz beslenme, aşırı sigara içme, uzun süre güneşe maruz kalma vb. ile ilişkilendirir, ancak her psikiyatrist tüm bu gerçeklerin süreç psikozlarının nedenleri olmadığını bilir. Arles'deki Vincent'ta gözlemlenen psikoz belirtileri, daha önce Borinage ve Holland'dakinden farklıydı. Güneyde kalmak, sürecin biyolojik niteliğinde bir değişikliğe yol açmış, halsiz şizofreni daha aktif ve dönemsel bir seyir kazanmıştır. Daha sonra akıl hastaları için St. Remy akıl hastanesine yerleştirildi, pencereden kalabalığın birkaç çizimini yaptı. Şizofrenik bir aptallıkla, "Ben kutsal bir ruhum, Aklımdayım!" diye ilahiler söyledi. Aynı yazıyı koğuşun duvarına da yaptı. deneyimlere uygun olarak dünya, Vincent'ın acı verici deneyimlere büyük ölçüde dalmasının doğrudan bir etkisiydi. ve gerçeklikten kopukluk.Aynı zamanda yaratıcılığın daha ilkel doğasının bir ifadesiydi.Genel olarak son zamanlardaki resimleri çok kaotik,renkler daha pürüzlü hale geldi, artık iç gerilimlerle dolu değiller ve değiller. o kadar parlak ki, çölün arka planı hakim. Duyguların inceliğinde bariz bir düşüş var. [Hastanede yaratılan resimler] çarpıtılmış olmaktan çok tuhaftı, ancak belli ki basmakalıp, süsleme, tıkanıklık, şizofreni hastalarının çizimlerinde olduğu gibi, tasvir edilenin zihinsel esnekliğinin ve bütünlüğünün kaybı. şizofrenik bir süreç hakkında düşünme nedenleri, önce durgun, sonra Arles döneminden itibaren oneiroid katatoni olarak belirlenen bir seyir izledi. Auvers'te oneiroid nöbetleri depresif bir duruma dönüştü. Semptomların büyük polimorfizmi, sendromların dönüşümü de şizofreni lehine konuşur. (Tselibeev, s.)

Epileptik hastalığı destekleyen kanıtlar

"Tipik bir epilepsi olduğu görüşünü paylaşmıyoruz. Böyle bir varsayıma karşı, sara nöbetleri geçirmediği gerçeği var: St.Petersburg psikiyatri hastanesinin tıbbi kayıtlarında buna dair hiçbir kanıt yok. Remy, ne de kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplarda hastalığıyla ilgili kişisel açıklamalarında. İÇİNDE modern Zamanlar Kleist, "Episodische Dummern zustande" başlığı altında epilepsiye yakın bir hastalık durumunu tanımladı. Bu nedenle, birçok yönden hastalığının tablosuyla çok yakından örtüşen epileptoid durum, bizi Van Gogh'un hastalığının böyle bir teşhisine çarpıcı bir şekilde ikna ediyor. Jaspers'in, iradesi dışında, Van Gogh hakkında şunları söylemek zorunda kaldığı söylenebilir: ". Bu kadar şiddetli psikotik hastalık saldırılarıyla, çevreye karşı tamamen eleştirel bir tavrı sürdürdü - şizofreni ile - alışılmadık bir fenomen." (Rize, 1927, s. 141 - 142.)

"Arles'deki hastanenin kayıtlarına göre Van Gogh, uyurgezer bir epilepsi türünden mustaripti. Van Gogh'un zihinsel durumunun kanıtı "Kulağı Kesik Otoportre"dir (Bogolepov, 1971, s. 400.)

Epileptik nöbetler olmadan epileptoid psikoz. Gizli epilepsi. (Doiteau & Leroy, 1928, s. 124, 128.)

"Epizodik alacakaranlık epilepsiye yakın durumlar". (Goldbladt, 1928, s. 67-68.)

"Geçici epilepsi". (Müller, 1959, s. 418.)

“Van Gogh'un çektiği nöbetlerle ilgili mevcut veriler gibi, epileptik bir nöbetin habercisi olan sözde aura sırasındaki vizyonların çok karakteristik özelliği olan sarı ve turuncu renkler epilepsiye işaret ediyor. Ancak, birçok doktor onu bu hastalıktan tedavi etti ve boşuna. (Filonov, 1990, s. 3.)

Diğer hastalıkları destekleyen kanıtlar

"Şizofreni ve epilepsinin eşzamanlı kombinasyonu". (Bleuler, 1911, s. 145; Bleuler, 1940, s. 68-69.)

"Ara sıra depresyon ve mani olan siklotimik kişilik". (Perry, 1947, s. 171.)

". Şizofreni ve epilepsinin çoğu formunun özelliği olan belirli kişilik değişikliklerinin olmaması, bu tanıları sorgulanabilir hale getirir. Sanatçının eseri ve hayatı, yazışmaları, bu durumda, görünüşe göre, uyumsuz bir kişilikte özel bir periyodik psikozdan bahsettiğimizi söylüyor. (Buyanov, 1989, s. 212.)

"Van Gogh, karakteristik döngüsel ruh hali dalgalanmalarıyla birlikte manik-depresif psikoz nöbetleri geçirdi. Van Gogh, erkek kardeşi Theo'ya yazdığı bazı mektuplarında, yaratıcı bir yükselişten tam bir zihinsel çöküşe, iş göremezliğe ve ölümcül umutsuzluğa doğru ani geçişlerle bunaldığını yazmıştı. Manik-depresif psikoz varsayımı lehine, sanatçının cinsel etkinliğindeki döngüsel gelgitler, kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplardaki kendi itiraflarıyla da kanıtlandığı gibi konuşuyor. (Filonov, 1990, s. 3.)

"Anne tarafında epilepsiye kalıtsal yatkınlık ile alkolizm (absinthe kötüye kullanımı). (Vinchon, 1924, s. 143.)

[Bazı yazarlar hatalı tarihsel düşünceyi düzeltmeye çalışıyorlar]". Vincent van Gogh'un hastalıklı durumu, delilikle birleşen epilepsi varlığıyla belirlendi. Bu hastalıklar, sanatçının yaşamı boyunca teşhis edilecekti, ancak istikrarlı şüphesiz kriterleri yok. Ailesine ve arkadaşlarına 1884 ile sanatçının 1890'daki intiharı arasında yazılan kişisel mektupların analizi, nöbet karakterine sahip olan ancak nöbet olmayan şiddetli, aciz bırakan, tekrarlayan vertigodan muzdarip, tamamen kendine güvenen bir adamın kimliğini ortaya koyuyor. Sanatçı, 9 Mayıs 1889'da Van Gogh'un gönüllü olarak epileptikler için bir hastaneye kapatıldığı St. Remy (Fransa) akıl hastanesinden bir doktor olan Dr. deli. Ancak mektuplarında yer alan klinik veriler epilepsiye değil Meniere hastalığına karşılık gelmektedir. [Yazarlar, o zamanlar Meniere sendromunun (labirent bozukluğu) henüz yeterince bilinmediğini ve sıklıkla epilepsi olarak yanlış teşhis edildiğini vurgulamaktadır.]” (Arenbergudp., 1990, s. 70.)

Van Gogh'un hastalığı kendini iki şekilde gösterdi çeşitli yönler: bir yandan, yirminci doğum gününden itibaren, bipolar psikoz, aile kalıtsal yatkınlığıyla pekiştirilen, değişen depresif ve manik durumlarla ortaya çıktı. Öte yandan, 1888'den beri, işitsel ve görsel halüsinasyonlar, saldırganlık, şiddetli deliliğe ulaşma ve kendini yaralama, depresif ruh hali ve korku duygusu, artan intihar tehlikesi ve mükemmelliğin eşlik ettiği bir alacakaranlık hali ve tam bilinç kaybı yaşandı. zihin açıklığı - tüm bunlar, limbik psikomotor epilepsi belirtileriyle birlikte kısmi temporal lob epilepsisinin belirtileridir." (Neumayr, 1997a, s. 401.)

"Bu ciddi biyonegatif kişiliğin patografisinde bugüne kadar pek çok şey belirsiz ve tartışmalı. Şizo-epileptik psikozun sifilitik provokasyonunu varsayabiliriz. Ateşli yaratıcılığı, Nietzsche, Maupassant, Schumann'da olduğu gibi, beynin sifilitik bir hastalığı başlamadan önce beynin üretkenliğinin artmasıyla oldukça karşılaştırılabilir. Van Gogh'un Hediyeleri iyi örnek vasat bir yeteneğin psikoz sayesinde nasıl uluslararası kabul görmüş bir dehaya dönüştüğünü. (Lange-Eich-baum ve Kurth, 1967, s. 373.)

". Psikoz, tam da "yeni tarz"ın inanılmaz derecede hızlı yayılması başladığında ortaya çıkar! ["Şizofreni kesinlikle" yeni bir şey getirmez, ama olduğu gibi mevcut güçlere doğru gider. Bu sayede, ilk özlemlere karşılık gelen, ancak psikoz olmadan hiç ortaya çıkmayacak bir şey ortaya çıkar. , 1999, s. 209.)

“Saldırılar arasında Van Gogh'un ustaca resimlerini çizin. Ve dehasının ana sırrı, olağanüstü bilinç saflığı ve nöbetler arasındaki hastalığının bir sonucu olarak ortaya çıkan özel bir yaratıcı yükselişti. F.M. ayrıca bu özel bilinç durumu hakkında da yazdı. Bir zamanlar gizemli bir zihinsel bozukluğun benzer saldırılarından muzdarip olan Dostoyevski. (Kandyba, 1998, s..)

[Kardeş Theo'ya 09/10/1889 tarihli mektup] “Hastalığımla bağlantılı olarak, acı çeken diğer birçok sanatçıyı düşünüyorum; bu durum resim yapmaya engel olmaz ve bu durumda sanki hiç hastalık yokmuş gibidir. (Van Gogh, 1994, cilt 2, s. 233.)

Atıfta bulunulan gerçeklerin analizi ile birlikte patografik materyalin bolluğu, derleyici tarafından yapılacak herhangi bir yorumu gereksiz kılar. Vincent van Gogh'un teşhisiyle ilgili tartışmalar devam edebilir, ancak onun akıl hastalığının hem yaratıcılığın içeriğini hem de yaratıcı süreci etkilediğinden kimsenin şüphesi yok. Üstelik kaderini de belirledi.

Vincent van Gogh: patolojik eskiz

Golenkov A.V. (Çeboksarı)*

Golenkov Andrey Vasilyeviç

- Tıp Bilimleri Doktoru, Profesör, Çuvaş Psikiyatri ve Tıbbi Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Devlet Üniversitesi I.N. Ulyanova (Cheboksary).

Dipnot. esas olarak göre yabancı edebiyat Vincent van Gogh'un ruhsal bozukluklarının gelişimi ve seyri incelenmektedir. Uzmanlar arasında varlıklarından şüphe yok, ancak analizin geriye dönük doğası ve çeşitli faktörlerin bir kompleksinin etkisi nedeniyle zihinsel durumun kesin olarak nitelendirilmesi zor görünüyor. Makalenin yazarına göre en makul olanı, sanatçının duygusal organik psikozunun, sürekli bir bipolar seyir ile atipik bir manik-depresif psikoz biçimi olduğu sonucuna varmasıdır. Klinik özellikler beyindeki organik değişiklikler, gelişim klişesi ve prognoz ile doğrulanır. Etiyolojik faktörler arasında oldukça geniş bir faktör yelpazesi vardır: genetik, jenerik, toksik, dolaşım, metabolik ve yetersiz beslenme; hazırlayıcı faktörler kışkırtıcı (sosyo-psikolojik) ile yakından iç içedir, bu nedenle bozukluklar olumsuz ve ilerleyici bir şekilde ilerler. Hastalık boyunca ölümle ilgili düşünceler, intihara yönelik niyetler ve girişimler izlenebilir, "protesto etme, yardım çağırma" güdüleri yerini kesin bir ölüm kararına bırakır. Van Gogh'un intiharı tesadüfi değildir; ruhsal bozukluğunun klinik tablosuna uygun bir şekilde uyar.

Anahtar kelimeler: Vincent van Gogh, ruhsal bozukluklar, intihar, patografi.

"Umutsuzluğa düşmek yerine,

Aktif melankoliyi seçtim...

umut etmek, çabalamak, aramak…”

Vincent van Gogh [T. 1. S. 108. 2]

Vincent van Gogh () - dünyaca ünlü Hollandalı sanatçı, post-empresyonizmin bir temsilcisi, bildiğiniz gibi, zihinsel bozukluklardan muzdaripti ve bu nedenle uzun süre psikiyatri hastanelerinde kaldı. Literatürde, bu konunun çeşitli yönleri ve bunların güzel sanatlar üzerindeki etkileri etrafındaki tartışmalar bugüne kadar durmadı. Sanatçının intiharının nedenlerine ilişkin tartışmalar çok dikkat çekiyor. Eserlerin büyük çoğunluğunun yabancı dilde yayımlanması, yerli uzmanların bunları tanımasını zorlaştırıyor. Bu nedenle, bir yandan Van Gogh'un hastalığının yaşamı ve tarihinden bilinmeyen gerçekler, çeşitli uzmanlık doktorlarının tanısal yargıları ile okuyucuları tanıştırmaya, diğer yandan bunları özetlemeye ve sorunlar hakkında kendi görüşümüzü ortaya koymaya çalıştık. Tartışma altında. Bu çalışmanın temelini Van Gogh'un mektupları oluşturmuştur. Dikkate değer eserlerÜZERİNDE. Dmitrieva ve A. Perryusho, Rusça olarak yayınlanan çok sayıda yabancı makalenin yanı sıra. Başlangıçta I. Stone'un malzemeleri kullanıldı (I. Stone. Lust for Life: The Tale of Vincent Van Gogh / İngilizceden çeviren: N. Bannikov. - St. Petersburg: North-West, 1993. - 511 s.) , ancak bunları gereksiz bulduk ve makalenin son metninden çıkardık.

Hayatın kısa tarihi. Vincent'ın annesi doğumda 34 yaşındaydı, ilk çocuk bir yıl önce, doğumdan 6 hafta sonra öldü. Yüzün önemli asimetrisi, kafatasının düzensizliği ve mizacın özellikleri (önemli duygusallık), bazı bilim adamlarının (Gastout) doğum yaralanması geçirdiğini öne sürmesine izin verdi. Çocukluktan beri sık sık baş ağrıları da buna tanıklık edebilir.

Vincent suskun ve somurtkan bir çocuk olarak büyüdü, küçük erkek ve kız kardeşlerinden uzak durdu, çocuk oyunlarına katılmadı. "Öfke nöbetleri" yüzünden çocuklar ondan korkuyordu. Emekli olabileceğim eğlenceyi seçtim. Bitki ve böcek topladığı kasabanın kenar mahallelerinde tek başına dolaşmayı severdi, kardeşinin dinlendiği mezarlığı ziyaret ederdi. Erken yaşlarda okuma tutkusu geliştirdim. Üstelik "romanlardan felsefi ve teolojik kitaplara kadar" her şeyi arka arkaya okudu.

11 yaşıma kadar yerel bir okula gittim. Sınıf arkadaşlarından uzlaşmaz, itaatsiz, zor ve çelişkili bir karakterle ayrıldı. "Herhangi bir disipline boyun eğmek istemediği için o kadar kendini dizginlemedi ve diğer öğrencilere o kadar meydan okurcasına davrandı ki, papaz (baba) onu okuldan almak zorunda kaldı." 12 ila 14 yaşları arasında küçük Zevenbergen kasabasındaki bir yatılı okulda ve ardından bir buçuk ila iki yıl daha okudu - içinde lise Tilburg'da Kral II. Wilhelm. 15 yaşında (1868) Van Gogh eğitimini bıraktı. "Anne babasıyla ara sıra tartıştığı" biliniyor.

1869'da (16 yaşında) Goupil & Co şirketinin Lahey şubesinde çırak sanat tüccarı olarak çalışmaya başladı ve burada dört yıl çalıştı. Mayıs 1873'te (20 yaşında) Londra şubesine transfer oldu. Ağustos ayının sonunda Ursula Leuer'e karşılıksız bir şekilde aşık oldu.

Mayıs 1875'te Paris'e transfer oldu. 1 Nisan 1876'da firma müdüründen iş disiplinini ihlal ettiği için bir uzlaşma aldı. Bu zamandan Aralık 1876'ya kadar İngiltere'de Bay Stock'un pansiyonunda yardımcı öğretmen olarak çalıştı. Ocak-Nisan 1877'de Hollanda'da kitapçı olarak çalıştı. Mayıs 1877 - Temmuz 1878 ilahiyat fakültesine girmeye hazırlanıyor. Ancak, üç ay okuduğu bir misyoner okuluna girdi. Aynı zamanda resim yapmaya başladı (27 yaşında). Okulun sonunda bir pozisyon reddedilir ve daha sonra okula gönderilir. maden kasabası Vaiz olarak görev yaptığı Borinage (Kasım 1878 - Kasım 1880). Teftiş sırasında Van Gogh, Evanjelik Cemiyeti Komiseri tarafından "acınası aşırı gayret" ve "iyi bir misyoner için çok gerekli olan sağduyu ve ölçülülük" gibi niteliklerin eksikliği nedeniyle görevden alındı. Sekiz ay kaldığı Etten'deki ailesinin yanına döndü (Nisan - Aralık 1881). Babasıyla bir başka tartışmanın ardından Aralık 1881'de Lahey'e gider, orada fahişe Sin ve çocuklarıyla iki yıl yaşar. Daha sonra yaklaşık 240 çizim yaptığı ve yaklaşık 180 resim yaptığı Nuenen'e taşındı. Antwerp Güzel Sanatlar Okulu'nda okudu (1885 - Mart 1886), ardından Paris'e taşındı (1886 - Şubat 1888). Orada özel bir okula gitti, İzlenimcilerin sanatıyla tanıştı, Japon gravür tekniğini ve "P. Gauguin'in sentetik tuvallerini" inceledi. Van Gogh'un 20'den fazla otoportresi Paris döneminden günümüze ulaşmıştır. Yıllar içinde Arles'te (Fransa) yaşadı. 14 ayda yaklaşık 200 resim yaptı. Mayıs'tan 29 Temmuz 1889'a kadar kısa aralarla Saint-Remy-de-Provence ve Auvers-sur-Oise psikiyatri hastanelerinde tedavi gördü. Bu süre zarfında 70 tablo yaptı. 27 Temmuz 1890'da intihar etti: Kendini tabancayla göğsünden vurdu. 29 Temmuz 1890 öldü.

Hastalığın tarihi. Annenin kız kardeşi ve diğer akrabaları "epilepsi nöbetleri" geçirdi. Vincent'ın küçük kardeşlerinin de akıl hastası olduğu tespit edildi: Theo'nun ölümünden kısa bir süre önce böbrek hastalığına (üremi) bağlı psikotik bozuklukları vardı; diğer kaynaklara göre, ölüm nedeni olan felçli bunamadan muzdaripti. Başarısız bir evliliğin ardından Gornelis (Gornelis), Boers ordusunda gönüllü olarak işe alınır. Güney Afrika savaşta ölmek için (intihar etmek istedi); en çok küçük kız kardeş- Wilhelmina (Wilhelmina) - 35 yaşında şizofreni hastalığına yakalandı, periyodik olarak bir psikiyatri hastanesinde tedavi gördü, 79 yaşında orada öldü.

Çocukluğundan beri baş ağrısı çekiyordu. "Babanın cenaze törenlerine sürekli katılımının etkilenebilir çocuğa yansıdığı ve bu onun melankoliye olan eğilimini ve yaşam ve ölüm hakkındaki düşüncelerini kısmen açıkladığı" öne sürülmüştür. 1872'den (19 yaşında) itibaren kardeşi Theo (15 yaşında) ile yazışmaları başladı. Zaten o dönemin mektuplarında “Üzgünüm ama hep neşeliyim” ve “... kederde neşe ve nur ara” sözleri defalarca tekrarlanıyor.

Başarısız bir aşk ilanından sonra ilk oldukça derin depresif halini 20 yaşında yaşadı. Birkaç ay boyunca umutsuz kaldı, herhangi bir sosyal temastan çekildi ve ailesiyle çok az teması oldu. “Eski örnek çalışan değiştirilmiş gibi görünüyordu. Görgü tanıklarına göre kasvetli, sinirli, ... umutsuz bir umutsuzluğa kapılmış, ... yalnız. İlk vaazında (1876) "insan kalbinde hüznün sevinçle kaynaşması" fikrini geliştirir; "... ıstırap, neşeden daha yüksektir, ancak kederin uçurumundan neşe ve umut yükselir." Zaman zaman intihar düşünceleri tarafından ziyaret edildi: "Bir parça kuru ekmek ve bir bardak bira ile kahvaltı yaptım - Dickens, intihar girişiminde bulunan herkese, niyetlerinden bir süreliğine vazgeçmenin kesin bir yolu olarak bu çareyi tavsiye ediyor. ."

Çalışanlar arasında şaşkınlığa neden olan "Quaker kıyafetleri" (23 yaşında) ile Dordrecht'teki (Güney Hollanda) bir kitapçıda işe geldi. Etraftakiler Vincent'ı "eksantrik bir adam" olarak gördüler, "onunla alay ettiler." Ticaret için hiç gayret göstermedi, sadece kitapların içeriğiyle ilgilendi, münzevi bir yaşam tarzı sürdü. Kendi kız kardeşi bile "dindarlıkla sersemletildi ..." diye yazmıştı. Aynı sıralarda (24 yaşında), orada güneşin doğuşunu karşılamak için Etten'den Zundert mezarlığına gece yürüyerek geldi. Hastalığı sırasında, çocukluğundaki olayları, mezarlığı, mezarlığın yakınındaki uzun bir akasya üzerindeki saksağan yuvasına kadar sık ​​sık hatırladı. İlkbaharda, Borinage'den Fransa'nın Pas de Calais eyaletine (saygı duyduğu sanatçılardan biri olan Jules Breton'un yaşadığı yer) uzak bir sefer düzenledi. “Oraya giderken, Vincent geceyi ya bir samanlıkta ya da terk edilmiş bir arabada, çizimlerinden bazılarını ekmekle takas ederek geçirdi. Hac, gücünü geri kazandı.

Bir misyoner okuluna giderken ve vaiz olarak hizmet ederken, “görünüşüne hiç aldırış etmez, gelişigüzel giyinir… Vaaz metinlerini hatırlamasını zorlaştıran kötü bir hafızadan mustariptir… Uykusu kaçmış ve kilo kaybetmiştir… öfke patlamaları… Ani öfke patlamaları olan eksantrik adam… Wama'da vaiz olarak tüm kıyafetlerimi ve paramı fakirlere dağıttım.” Çoğu zaman yalınayak yürüdü, "herkes gibi değildi." ÜZERİNDE. Dmitrieva monografisinde, Borinage'deki Vincent'ın (1879) kasıtlı olarak çıplak ayakla yürüdüğünü, kasıtlı olarak yüzüne kömür bulaştırdığını ve neredeyse ölüleri diriltmeye çalıştığını anlatıyor. Ancak davranışlarında aptallık yoktu: aksi takdirde madenciler ona pek güvenemezdi ... . Öyle mi bilinmez ama etrafındakiler onunla alay etti, aşırı yüceltme, uygunsuz davranış için kutsanmış dediler ... Zaman zaman "umutsuz hasret" e yenik düştü, ama bazen "çılgınlık esintileri" tarafından ele geçirildi. .. Birçok sakin onu deli olarak görüyordu. Yorulmaz, yemek yemez, uyumaz, uzun zaman önce bir tifüs salgını sırasında sahip olduğu her şeyi verdi.

Vincent'la karşılaşan herkes onun üzüntüsünden etkilenir, "korkutucu üzüntü". Kardeşi Theo'ya yazdığı bir mektupta (1880), Vincent "tutkulu, yetenekli ve az ya da çok pervasız davranışlarda bulunma eğiliminde" olduğunu kabul eder ve daha sonra pişman olur. Çevresindekiler onu "bir hiçlik ve en kötü türden bir tembel" olarak görüyor. "Umutsuzluğa teslim olmak yerine, aktif olabildiğim kadarıyla aktif üzüntü yolunu seçtim - yani umut, özlem ve arayışlarla dolu üzüntüyü, donuk, hareketsiz, mesafeli üzüntüye tercih ettim."

Van Gogh hakkında mevcut tüm literatürde, pek uygun olmayan davranışının bir bölümü anlatılır: gelinin ailesine şunları önerdi: “... elimi bu lambanın ateşinde tuttuğum sürece, bırak Kee (gelin, kuzen, papaz Stricker'ın kızı) burada ol ve beni dakikalarca dinle! Daha fazla bir şeye ihtiyacım yok! Ve dehşete kapılmış ebeveynlerinin önünde, hemen elini ateşe uzattı. Ellerdeki yanık izleri o zamanlar uzun süre dedikodu konusu olmuştu. Etten sakinleri Vincent'a aylak ve sefahat diyorlardı. Babası onu değersiz, bitmiş bir adam olarak görmüş, kuzenine aşık olduğu ve kiliseye gitmeyi bıraktığı için onu ahlaksızlıkla suçlamış. Hatta papaz, "oğlunun üzerinde vesayet kurulmasından, deliliği nedeniyle medeni haklarından mahrum bırakılmasından bahsetmeye başladı" .

Van Gogh, erken uyanmalarla birlikte uyku bozukluklarından muzdaripti. Uyanır uyanmaz durumunu iyileştirmek için hemen resim yapmaya başladığı biliniyor. Mektuplar, o hastalık döneminin deneyimlerini koruyordu: “... hayat ne kadar da hüzünlü! Yine de hüznün gücüne teslim olamam, bir çıkış yolu bulmalıyım, çalışmalıyım ... ". “... telafi etmek için çok çalışmalıyım; tüm yanılsamalar ortadan kalktığında, çalışmak bir ihtiyaçtır ve geriye kalan birkaç keyiften biridir. Çalışmak böylece huzur ve gönül rahatlığı verir ... ".

Vincent hor görüldü ve daha önce hiç olmadığı kadar muamele gördü. Köyün sakinleri ona sadece "kirli adam" ın, bu kaybedenin bir kez ortaya çıkmasıyla güldüler. .

Babasının ölümünün acısını çok çekti: “Benim için ölmek yaşamaktan daha kolay. Ölmek zordur ama yaşamak daha da zordur. Kendini suçlama ve kendini aşağılama fikirlerinin zemininde, mirasın kendisine düşen kısmından vazgeçti.

Sağlığı zorluklar nedeniyle zayıflıyor (bir ekmeğin üzerine oturuyor ve açlığı aldatmak için çok sigara içiyor) ... birbiri ardına 12 diş ufalandı, sindirimi bozuldu, öksürüyor, kusuyor. "Çabucak yaşlı bir adama dönüştüm - buruşuk, sakallı, dişsiz - bu 34 yaşında."

Neredeyse hiçbir şey yemiyor ama çok kahve ve biraz alkol içiyor. Absinthe bağımlısı oldu, bu bulanık ve zehirli içeceğe ... Dört gün üst üste sadece kahve içiyor - 23 fincan. Genellikle bir ekmeğin üzerine oturur ... Vincent, artık nadiren gitmesine izin veren gergin bir kaygı halindeydi - barış verilmedi.

Sanatçılardan biri olan İskoçyalı Alexander Reed ile birlikte intihar etme fikrini tasarladı.

Apsinthe alırken Paris'teki Van Gogh'ta () ani korku atakları, epigastrik bölgede belirli duyumlar, bilinç dalgalanmaları ile paroksismal durumlar ortaya çıktı. Ellerde periyodik ilk spazmlar, şaşkın ve bakan gözler, buna eşlik eden şaşkın-amnestik bir bilinç evresi vardır. O dönemde "her zaman baş dönmesi ve korkunç kabuslar gördü ...".

Van Gogh, her zaman yalnızlık ve sessizlik arzusu dönemlerini, şehir yaşamına ve rengarenk kalabalıklara ilgi duyduğu dönemlerle değiştirirdi; sonra yorgun, yine sessizliğe dalmak için can attı ve sonra yine şehrin heyecan verici enjeksiyonlarını özlemeye başladı ... . "Önceden son derece sessizdi, sonra dizginlenemeyen gürültülü ve konuşkandı." Gürültülü tartışmalara ve hatta kavgalara eğilimle ifade edilen artan ajitasyon, Van Gogh'un daha önce alkol bağımlısı olmadığı halde Paris'te kötüye kullanmaya başladığı absinthe'nin sonucuydu.

Vincent özellikle kışın kötüdür. Daha sonra depresyona girer, ardından beklenmedik öfke patlamaları yaşar ve her geçen gün daha sinirli ve hoşgörüsüz hale gelir. 20 Nisan - “Geçen haftaların heyecanı azalıyor - yine fiziksel zayıflık hissediyor. Yaz en sevdiği mevsimdir, ancak o zaman bile: "... sık sık depresyonda hissediyordu, kara melankoliye karşı koyamıyordu - özellikle bulutlu yağmurlu günlerde."

Görev düşüncesi Vincent'ı sık sık üzerdi. Kendisine harcanan parayı asla kardeşine iade etmeyeceğine dair ıstırap verici düşünceye geri dönmeye devam etti: "Resmimin belki de hiçbir değeri olmayacağını kendi kendime tekrarlamam oldukça üzücü bir ihtimal."

1888'in sonunda Van Gogh, Gauguin ile iki ay yaşadı ve çalıştı. Akşamları, her zaman pelin ısmarladıkları genelevleri ve kafeleri düzenli olarak ziyaret ederlerdi. Van Gogh, tüketiminin arka planına karşı, Gauguin ile tartışmaya ve "kendine öfkeye" neden olan halüsinasyonlar geliştirir, bunun sonucunda sol kulağını keser, bir zarfa koyar ve bir fahişeye verir. Ondan sonra oldukça derin bir uykuya daldı, daha sonra başına gelenleri zorlukla yeniden üretti. dramatik olaylar.

Hayatında ilk kez, bir "şiddetli delilik saldırısı" ile bir psikiyatri hastanesine kaldırıldı. Tecrit koğuşuna yerleştirildi: ayaklarını yere vuruyor, işitsel ve görsel halüsinasyonlar görüyor. Stajyer Ray, durumu özel bir epilepsi türü olarak nitelendiriyor (Dr. Jurpar, "Genel deliryumlu şiddetli delilik" s. 278'i doğruladı). "İki gün sonra, 1 Ocak'ta, Vincent zaten bilinci tamamen açıktı. İlk başta, saldırısını hatırlamadı. Hayatında bir felaketin meydana geldiğini ancak yavaş yavaş fark etmeye başladı.

01/07/1889 Vincent nihayet hastaneden taburcu edildi. “Depresyonda, birkaç gün Theo'ya mektup yazamıyor. Ray'den sakladığı uykusuzluk ve garip kabuslar görüyor. Tek başına uyumaktan korkuyor, uyuyabileceğinden emin değil. Yatağının üzerine cömertçe kafur serpiyor, odanın her yerine saçıyor.

Zihinsel durum oldukça dengesiz kalır, ruh hali kısa süreler boyunca sürekli değişir: “Ateşli heyecan, depresif ruh hali, yeni bir coşku parlaması ve yine bir çöküş. Sonra onu zehirlemek istiyorlar gibi görünmeye başlar. 1889 Aralık ayının başında zihni yeniden bulutlandı ...

Van Gogh'un zihinsel bozukluklarıyla ilgili bilgiler, Arles sakinleri arasında hızla yayılıyor. Etrafında sürekli zorbalık var, dışlanıyor: "dokunuldu" arkasından bağırıyor ve taş atıyor ... Kürk şapka, boya lekeli giysilerle yürüyor, sıcakta sıcak tutan bir palto ve fular takıyor ... [S. 290.5]. Daha sonra mahalle sakinleri, kasabanın belediye başkanına bir dilekçe yazarak Van Gogh'un bir psikiyatri hastanesine gönderilmesini talep etti. Tedavinin arka planında, sadece hafif bir iyileşme gözlenir. Yine de "derin üzüntü ruhunun yükünü taşır." Bazen "nedensiz garip bir özlemle, bazen de beyinde bir boşluk ve yorgunluk hissiyle kaplıdır."

1890 "Dostluğunuz olmasaydı, pişmanlık duymadan intihar ederdim ve korkak olmama rağmen yine de bitirirdim." İntihar, kardeşine yazdığı bir mektupta "bize protesto etmemizin verildiği" "havalandırma" dır.

A. Perruchot, hastalığın nöbetlerinden birini şu şekilde anlatıyor: "Vincent, tuvalin üzerine bir fırça attı ve aniden parmakları kasıldı, gözleri gezindi ve şiddetli bir nöbet geçirdi" ... 3 hafta boyunca, Temmuz ayının sonuna kadar aklı Vincent'a dönmedi. Özellikle akut atakların olduğu anlarda çığlık attı, karşılık verdi, o kadar korkunç bir şekilde çığlık attı ki boğazına bir kramp girdi ve yemek yiyemedi. Dini halüsinasyonları vardı." Nöbetler 2-3 ayda bir ortaya çıkar.

20.02. yine korkunç bir nöbet - en uzun şiddetli nöbetlerin yerini şiddetli depresyon nöbetleri aldı ... Ancak Nisan ayının ilk yarısında hastanın hezeyanı yatıştı, hastalık nöbetlerine her zaman eşlik eden şiddetli sersemlikten çıkmaya başladı ...

Durum kötüleştiğinde, Van Gogh fevri davrandı, ajite oldu, müdüre vurabilir veya intihara teşebbüs edebilirdi. Bu bölümlerden birinde, kalabalığın onu kovaladığı, polisin onu kovaladığı gibi görünüyordu ... Tüplerden boyalarla kendini zehirlemeye çalıştı, panzehir verildi .... Sanrı ve halüsinasyonların azaldığı dönemlerde, yalnızlık duygusu, kendini suçlama, kendini aşağılama ve intihar düşünceleri ile yaşamsal depresyon öne çıktı: “Tamamen yalnız! Ruh özlemle eziyet ediyor. Çaresizliğin enerjisiyle yine fırçayı kapar.

Van Gogh'un intiharı kasıtlı ve hazırlıklı bir eylemdi. Karga avı bahanesiyle bir arkadaşından tabanca aldı, birkaç gün yanında taşıdı. "Vincent kasvetli, endişeli yürüyor," hancıya artık dayanamayacağını, yaşama gücü olmadığını itiraf ediyor. Bir başka "umutsuz hasret" saldırısı, belli ki, şuydu: Bardağı taşıran son damla, bu da tasarlanmış intihar planlarının uygulanmasına yol açtı.

Yaratıcılık ve zihinsel bozukluklar. Van Gogh, Post-Empresyonistler olarak sanat tarihçilerine aittir. XIX yüzyılın 80'li yıllarının ortalarında ortaya çıkan bu yön, izlenimciliğin yerini aldı (Fransız izleniminden - izlenim). Sovyet'te ansiklopedik sözlük“Rengin saflığını ve sesliliğini empresyonizmden aldım, post-empresyonizm varlığın kalıcı başlangıçları, sabit maddi ve manevi bütünlükler, genelleştirme, sentetik resim yöntemleri, felsefi ve sembolik yönlere artan ilgi arayışı ile ona karşı çıktı. , dekoratif, stilize edici ve biçimsel tekniklerde” .

Van Gogh, zihinsel bir çöküşün başlamasından sonra 27 yaşında bir sanatçı oldu. Depresif (duygusal) durum, eserlerinin başlıklarında ve olay örgüsünde bir şekilde görülebilir (Res. 1-4). "Keder", "Kederli Yaşlı Adam", "Ağlayan Kadın", "Melankoli" vb. Van Gogh'un kardeşi Theo'ya yazdığı mektubun metninden alınan "Üzüntü" çizimi, "... o figürlerin en iyilerini çizdim, bu yüzden size göndermeye karar verdim... ... ben değildim. sana biraz melankoli göstermekten utanıyorum. Michelet'nin kitabında olduğu gibi şunu söylemek istedim:

Ama kalbinde bir boşluk var.

Hiçbir şeyin dolduramayacağı."

Van Gogh'un çizimleri [5'e göre]

Üzüntü. Kasım 1882. Yas tutan yaşlı bir adam. Mayıs 1890.

Ağlayan kadın. Mart-Nisan 1883. Şapkalı bir kadın. 1883.

Çalışmaları "tutkulu duygusallık", "akut dramatik yaşam algısı" ile karakterize edilir, "kasvetli bir ölçekte" sürdürülürler (XIX yüzyılın 80'lerinin ilk yarısı); 1888'den beri - "zıt renkler, aceleci ritim, macunsu bir fırça darbesinin özgür dinamikleri üzerine inşa edilmiş acı verici derecede yoğun, son derece etkileyici bir tarz" . Vincent ayrıca natürmortlar üzerinde de çalışmaktadır. Purolu bir kafatası, uğursuz bir görüntü, bir tür korkunç ironi ile renklendirilmiş, gerçek bir ölüm meydan okuması çiziyor; resim güçlü, neredeyse şeytani bir eğlence ile serpiliyor ... ". Cezanne (1886) onlara, Van Gogh'un manzaralarına ve portrelerine bakar, başını sallar ve haykırır: "Vallahi, bu bir delinin tablosu!" . Resimlerinin çağdaşları hayal kırıklığına uğradı ve alay konusu oldu: "Aslında düz, ilgisiz, çocukça çaresizce oluşturulmuş olsalar da, rafine kabul edilen tüm bu soğuk gri tonlar" . Zıt renklerden bu kadar etkilenmesine şaşmamalı - ruhsal zıtlıkların garip uyumunu nasıl hissedeceğini biliyordu: neşe - ıstırap; sakinlik - gerginlik; teselli - drama. En iyi tuvalleri hem dramatik hem de iyimser şenlikli” diyor N.A. Dmitrieva**.

Paris ziyareti ve Empresyonistlerin etkisiyle resimlerinin paleti değişti. Koyu tonları paletinden tamamen çıkardı. N. Smirnov'un yazdığı gibi (Sonsöz), iki ana rengi vardır - sarı ve mavi. Birincisi soluk limondan parlak turuncuya. Zihninde "yaşam" kavramıyla özdeşleşmiştir. İkincisi - maviden neredeyse siyaha, "ateşli sonsuzluk", "ölümcül kaçınılmazlık" ve "ölüm" ifade edildi. Bununla birlikte, renk paletinde sarı ağırlıklı bir değişiklik, bazı bilim adamları tarafından digitalis (foxglove) ve / veya santonin ile zehirlenme sonucu xanthopsia (nesnelerin sarı renkli görünmesi durumunda görme bozukluğu) olarak açıklanmaktadır. P. Lanthony, Van Gogh'un resimlerindeki iki belirgin özelliği şu şekilde yorumluyor: renkli haleleri sanatçının glokomu, sarı rengin baskınlığını ise digitalis xanthopsia belirliyor.

ÜZERİNDE. Dmitrieva, halkın bir kısmının Van Gogh'u tek taraflı olarak "tuhaf", "takıntılı", "mistik", "vizyon sahibi" bir sanatçı olarak gördüğüne dikkat çekiyor. Belki de bu değerlendirmeler, esas olarak onun ruhsal bozukluğu ve intiharı hakkındaki bilgileri yansıtmaktadır.

Psikiyatrik (tıbbi) teşhisler.

Doktorların çok sayıda teşhis kararı belirsiz ve çok değişkendir ve 30 farklı hastalığa ulaşır. Onlarla tanışarak, özel psikiyatrinin neredeyse tüm yelpazesinin tartışıldığını söyleyebiliriz: uyum bozuklukları, psikoorganik sendroma dönüşen sınırda zihinsel bozukluk, afektif bozukluklar ve psikoz ile epilepsi, disforik bozukluk, sikloid psikoz, organik bozukluk. Diğer teşhisler arasında şunlar vardır: yaygın meningoensefalit, şizofreni, zihinsel dejenerasyon ve yapısal psikopati, alkolizm [cit. 21] ve diğerlerine göre Psikanalistler, zihinsel bozukluklar ve Van Gogh sendromu adı verilen kendine zarar verme biçimindeki bireysel tezahürleri hakkında kendi yorumlarını sundular.

E. van Meekeren (2000), Van Gogh'un yaşamının uzun bir döneminde borderline (kişilik) bozukluğu (borderline = kişilik bozukluğu) belirtileri gösterdiğine inanmaktadır: dürtüsellik, ruh halinde değişkenlik, terk edilme duygusu (korku), kendini -zarar verici davranış. Yetersiz beslenme, sarhoşluk ve bitkinlik ile birlikte kalıtsal psikopatolojik yatkınlığın etkisi, sınırda bir ruhsal bozukluğun psikotik ve konvülsif bileşenleri olan psikoorganik bir sendroma dönüşmesine katkıda bulunabilir.

Van Gogh'un epilepsisine tanıklık eden birçok eser var ama bunlarda ruhsal bozukluklar ya tartışılmıyor ya da bağımsız bir patoloji olarak görülüyor. Bu arada, Gasteau'nun yetkili görüşüne göre, zihinsel bozuklukların temeli, yine de, pelin tüketimi ve beynin limbik sisteminde erken hasarın varlığıyla kışkırtılan fronto-parietal epilepsidir.

Bununla birlikte, en yaygın teşhis sonucu olan epilepsi bile sorgulanmaktadır. Özellikle, Van Gogh'un epilepsi değil Meniere hastalığından (bir iç kulak patolojisi) muzdarip olduğuna dair çok ilginç bir hipotez öne sürülüyor. Bildiğiniz gibi, bu hastalığın kliniği için, genellikle hastanın düşmesiyle baş dönmesi nöbetleri çok karakteristiktir. Meniere hastalığı ancak Van Gogh'un ölümünden sonra tanımlandığından, yazarlar, mektupların ve kliniğin analizine dayanarak, sanatçıda epilepsi teşhisinin hatalı olduğunu düşünüyorlar. J.B. Hughes, yalnızca epilepsiyi değil, aynı zamanda Meniere hastalığını da reddediyor ve sıklıkla fronto-parietal epilepsi ile bir arada bulunan Geschwind sendromu niteliğine doğru eğiliyor. Bu karar, spontan nöbetlerin olmaması ile doğrulanır. Bilindiği gibi konvülsif durumlar, kronik yetersiz beslenme ve alkolizm zemininde, yüksek dozlarda pelin kullanımıyla ortaya çıktı ve tipik konvülsif durumlara neden oldu.

Yağlı boyalarda ve diğer zehirli maddelerde bulunan kurşun zehirlenmesi hakkındaki görüş çok tuhaftır. Kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplarda bulunan ve Satürnizmin bir etkisi olarak nörotoksik ensefalopati ve intihardan bahsetmemize izin veren karakteristik şikayetler verilmektedir. Tartışılan diğer toksik maddeler şunları içerir: bromürler, kafur, pelin yağları, konyak (absinthe), nikotin ve terebentin. Kronik zehirlenmenin sonucu, beyin hasarına veya somatik hastalığa (F.06) veya organik kişilik bozukluğuna (F.07, ICD-10) bağlı organik zihinsel bozukluk tanısı olabilir.

R.H. Rahe (1990), uyum bozukluğunun gelişiminde psikososyal stresin etkisini göstermektedir. Yazar, bakış açısını, hastalığın gelişimine ve daha ileri dinamiklerine eşlik eden belirli bir olay kronolojisi ile bir yaşam diyagramı ile doğrulamaktadır. En patojenik olay, bir ruhsal bozukluğun damgalanması olabilir. Sanatçının yaşamının anlatımında da açıkça görüldüğü gibi, kısa yaşamı boyunca aile ve toplum damgasından etkilenmiş, aslında toplumdan dışlanmış biri olmuştur.

K. Jaspers dahil bazı yazarlar, sanatçıya paranoid şizofreni teşhisi koydu. Bununla birlikte, bu hastalığın ana (temel) semptomlarının olmaması ve bilinç bulanıklığı ve tam iyileşme ile psikotik atakların varlığı onu şüpheli hale getirir. Nörosifiliz benzer nedenlerle reddedilebilir: enfeksiyon ve karakteristik bir klinik hakkında bilgi eksikliği.

Van Gogh, (hipo)mani dönemleriyle birlikte uzun depresyon dönemleriyle karakterize edildi. Bir müjdeci olarak kariyeri, "özgecil bir dini çılgınlık" geliştiğinde sona erer. Bipolar bozukluğa çok yüksek enerji, coşku ve üretkenlik dönemleri eşlik eder ve ardından yazarlar ve sanatçılar arasında çok yaygın olan depresyon dönemleri gelir. Paris'teki yaşamı boyunca depresyonun derinleşmesi, ikinci büyük hastalığı olan epilepsiyi hızlandıran absinthe kullanımının başlamasında bir faktördü. Van Gogh, nöbet aktivitesini artıran absinthe içtikten sonra nöbet geçirdi. Nöbetler kısmiydi ve muhtemelen mezotemporal bölgede yer alan gizli bir epileptik odağı gösteriyordu. İnteriktal disforik bozukluğun yanı sıra kalıcı amnezi ile psikotik bölümlerin gelişimine katkıda bulundular. Van Gogh'un intiharı beklenmedik bir olay olmuş, muhtemelen disforik bozukluğu şiddetlendirmiş olabilir.

Son derece cezbedici bir hipotez, Kleist-Leonhard'ın anlayışındaki sikloid psikoz hakkındaki bakış açısıdır. Hakkında ara atipik endojen psikoz hakkında, şizofreni ile manik-depresif psikoz arasında bir şey. Bu, Van Gogh'un zihinsel bozukluğunun ("otokton değişkenlik") ilgili klinik tablosu, yapısal özellikler ve olumlu bir prognoz (zihinsel kusur yok) ile desteklenebilir.

Kardeş Theo'nun hastalığının Van Gogh'un intiharındaki etkisi çok ilginçtir. Utrecht'teki psikiyatri merkezinin arşivlerine göre Theo van Gogh, ilk belirtileri 1886 gibi erken bir tarihte fark edilen felçli demanstan muzdaripti. 1890'da Vincent'ın Paris'teki erkek kardeşini ziyareti sırasında hızlı ilerlemesi, bu hastalığın kesin nedeni olabilir. büyük sanatçının intiharı.

E. van Meekeren, Van Gogh'un intiharının nedenlerini stres (sosyal izolasyon, kötü prognozlu akıl hastası bir kişinin durumu), bir akıl hastalığının tedavisinin neden olduğu sarhoşluk ve erkek kardeş Theo'nun hastalığı olarak görüyor.

Çözüm. Bize göre en makul olanı, T.Ya.'nın anlayışında duygusal organik psikozla ilgili sonuçtur. Khvilivitsky (1959). Aynı zamanda atipik bir manik-depresif psikoz formu olarak da adlandırılır. Ruhsal bozukluklar, kısa süreli ritimler (hızlı döngüler) şeklinde sürekli bir iki kutuplu seyir ile karakterize edilir. Aynı zamanda, depresif ve manik durumların bilinç bozukluklarıyla bir arada bulunması yalnızca reddedilmekle kalmaz, buna izin verilir; hastalığın atak sıklığında bir artış; yaygın nörolojik semptomların varlığı. Klinik özellikler, beyindeki intrauterin ve doğum dönemi veya erken çocukluk ile ilgili organik değişikliklerle doğrulanır. Burada J. Ballenger, R. Post'un (1978, 1980) fenomenini (hipotezini) - duygudurum bozukluklarının ortaya çıkmasında amigdala tutuşmasını ("ateşleme") hatırlamak uygundur. Beyni (limbik sistem ve amigdala kompleksi) etkileyen toksik (metabolik ve dolaşım bozuklukları ve yetersiz beslenme) ve diğer tahrişler (faktörler), konvülsif ve / veya duygusal belirtiler şeklinde ifade edilen akıntıya yol açar. Van Gogh örneğinde, muhtemelen organik bozukluklarda bir artıştan, zihinsel bozuklukların kademeli olarak ilerlemesinden, duygusal bir kayıttan sarsıcı ve halüsinasyonlu-sanrılı bir kayıttan söz edilebilir. Bazen, karışık durumların varlığını varsaymak mümkündür - depresyon ve maninin bir arada bulunması (tahriş, melankolinin etkisiyle uyarılma; "endişeli hipomani", "gülen (ironik) depresyon"). Paris'teki yaşam döneminde, alkol alımının (absinthe, konyak vb.) Arka planında, bilinç dalgalanmaları olan tonik spazmlar ilk kez ortaya çıktığında, manik (depresif) durumların bir kombinasyonu olan “raush-mania (depresyon)” dışlanamaz. bilinç bulanıklığı ile. Ruhsal bozukluklar ilerler, bir şekilde hayata tutunmak, çevreye uyum sağlamak, sayısız ve çözümsüz sorunlardan uzaklaşmak için son fırsat olan sanatsal yaratım sürecini giderek zorlaştırır ve zaman zaman imkansız hale getirir (“... ben hastalığın beni devirdiği o yüksekliklere asla ulaşamayacak ... ").

Afektif ve psikotik bozukluklarla birlikte epilepsi tanısı olası değildir. Bu, hastalığın geç başlangıcı, zehirlenme arka planına karşı nöbetlerin ortaya çıkması ve absinthe *** kullanımı, tezahürlerinin polimorfizmi ve atipikliği ile kanıtlanabilir. Dahası, karakteristik epileptik kişilik değişiklikleri yoktur (kardeşinin karısına göre, "neşeli bir ifadeye ve sağlıklı bir tene" sahip, "tüm görünüşünde inatçılık hissedilebilen" "güçlü yapılı, geniş omuzlu bir adam" gibi görünüyordu) ). ÜZERİNDE. Dmitriev, Van Gogh'u şu şekilde karakterize ediyor: "... genellikle küçümseyici ve insan kusurlarına karşı hoşgörülü, affetmez".

Bizim bakış açımız, Van Gogh'un intiharının, ruhsal bozukluğunun klinik tablosuna uyduğu yönündedir. Yukarıda bahsedildiği gibi, depresif bir ruh halinin arka planına karşı, sık sık kendi ölümüyle ilgili düşüncelerle ziyaret edildi ve defalarca intihara teşebbüs etti. Van Gogh'un intihara meyilli davranışı da tıpkı ruhsal bozukluklar gibi olumsuz dinamiklere tabidir. İntihar düşünceleri, planları kalıcı intihar niyet ve eylemlerine dönüşür. Protesto türü intihar davranışının yerini, yaşamayı reddetme türü intihar davranışı alır. İnançtan hayal kırıklığına uğrayan sanatçı ("... Bütün bu ibadet sistemini iğrenç buluyorum" **** ...), intiharı dini olarak reddetmesini kaybetti, bu olasılığı kardeşi ve etrafındakilerle tartışmaktan korkmadı. , uygulanması için planlar yapmak. Hayat, daha fazla varoluşlarının tamamen umutsuzluğu ve anlamsızlığı hakkındaki fikirleri pekiştirmek için gittikçe daha fazla neden verdi. Kesin bir ölüm kararının sonucu olan ölümle sonuçlanan son girişim, depresif bir durumun ve varoluşsal bir boşluğun zirvesinde yapıldı.

Edebiyat

* Yayın metni, makalenin değiştirilmiş bir versiyonudur: Golenkov A.V. Vincent Van Gogh'un ruhsal bozuklukları: doktorların ve bilim adamlarının görüşlerinin gözden geçirilmesi // Çuvaşistan Psikiyatri ve Psikoloji Bülteni, 2009. - Sayı 5. - İLE..

*** DSÖ uzmanları tarafından tanımlandığı gibi epilepsi, provoke edilmemiş nöbetlerle karakterizedir.

**** Mektuplara bakılırsa Van Gogh, L.N. Din üzerine Tolstoy.

Golenkov A.V. Vincent van Gogh: patografik eskiz. [Elektronik kaynak] // Rusya'da tıbbi psikoloji: elektron. ilmi dergi 2011. H 1. URL: http://medpsy.ru (erişildi: hh.mm.yyyy).

Açıklamanın tüm unsurları gereklidir ve GOST R 7.0 "Bibliyografik referans" (01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir) ile uyumludur. Erişim tarihi [gün-ay-yıl = hh.mm.yyyy biçiminde] - belgeye eriştiğiniz ve belgenin mevcut olduğu tarih.

Vincent van Gogh: bir akıl hastalığı yaşama deneyimi üzerine

Vincent van Gogh, uzmanların oybirliğiyle akıl hastalarının sanatçıları olarak sınıflandırdığı sanatçılardan biridir. Bu vesileyle, yazarları psikiyatristler ve psikanalistler, sanat tarihçileri ve kültürbilimciler olan çok sayıda eser yazıldı ve hatta "akıl hastası sanatçılar" sorulduğunda Wikipedia bile onun hakkında bilgi veriyor.

Araştırmacılar, Van Gogh'un alkol kötüye kullanımıyla ağırlaşan bipolar bozukluk, şizofreni veya epilepsi hastası olduğunu öne sürerek tanıları tartıştılar. Ancak tüm bu teşhisler, yalnızca Vincent van Gogh'un kendisi tarafından yazılmış benzersiz bir metinler topluluğunun yorumlarıdır.

1. Kalemi eline alan çok az sanatçı, önemi resim alanına katkılarıyla karşılaştırılabilecek gözlemler, günlükler, mektuplar bıraktı.

2. Ama Van Gogh'un mektupları çarpıcı, hiçbir belgeye benzemeyen, yüzlerce sayfaya yayılan, mektupların muhataplarıyla ve aynı zamanda kendisiyle, Tanrı'yla, dünyayla bir diyalog.

3. Aracılara ve tercümanlara ihtiyaç duymadan, Vincent van Gogh'un kendisi bir akıl hastalığı deneyiminden bahsediyor ve okuyucularını korkunç bir hastalık nöbetleri arasında çok daha sağlıklı olan harika, düşünen, çalışkan ve çok hassas bir kişi olarak sunuyor. tercümanlarının ve teşhis uzmanlarının çoğundan daha fazla.

4. Sanatçının bir akıl hastalığı yaşama deneyimine dair yürek burkan hikayesi, 2 Ocak 1889'da, Vincent'ın kuyudan sonra geldiği Fransa'nın Arles kentindeki psikiyatri hastanesinden kardeşi Theo'ya hitaben yazdığı bir mektupta başlıyor. - Kulağının kesilmesiyle bilinen olay.

5. “Benim hakkımdaki tüm korkularınızı gidermek için, size zaten tanıdık gelen ve yerel hastanede çalışan Dr. Ray'in ofisinden birkaç kelime yazıyorum. İçinde iki veya üç gün daha kalacağım, ardından sağ salim eve dönmeyi umuyorum. Sana bir şey soruyorum - merak etme, yoksa benim için gereksiz bir heyecan kaynağı olur.

6. Bu arada sanatçı, Bay Rey'in hastalık nöbetleri sırasında Van Gogh'a yaptığı yardıma minnettarlığının bir göstergesi olarak portresini yaptı. Çağdaşlar, portrenin modele çok benzediğini iddia etti, ancak Felix Rey sanata kayıtsız kaldı. Van Gogh'un tablosu tavan arasında yatıyordu, sonra bir süre tavuk kümesindeki bir deliği kapattılar ve tablo ancak 1900'de (sanatçının ölümünden 10 yıl sonra) Dr. Ray'in bahçesinde bulundu. Eser, ünlü Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin tarafından satın alındı ​​​​ve 1918 yılına kadar kişisel koleksiyonunda saklandı. Göçmenlik için ayrılan koleksiyoncu tabloyu evde bıraktı ve Devlet Güzel Sanatlar Müzesi koleksiyonuna girdi. Moskova'da Puşkin.

7. Bu ilk hastaneye yatıştan sonra Vincent van Gogh, kardeşi Theo'ya şöyle yazacak: "Sizi temin ederim ki, hastanede geçirdiğim birkaç gün çok ilginç geçti: hayat muhtemelen hastalardan öğrenilmelidir. Umarım başıma özel bir şey gelmemiştir - tıpkı sanatçılarda olduğu gibi, bir arter kesildiği için yüksek sıcaklık ve önemli kan kaybının eşlik ettiği geçici bir tutulma buldum; ama iştahım hemen geri geldi, sindirimim iyi, kan kaybı her gün yenileniyor ve kafam giderek daha net çalışıyor.

8. Vincent van Gogh, kardeşi Theo'ya yazdığı 28 Ocak 1889 tarihli bir mektupta, deha ile delilik, sanat ile psikopatoloji arasındaki bağlantı hakkında pek çok kişinin merak ettiği soruya yanıtını veriyor: “Biz sanatçıyız demeyeceğim. zihinsel olarak sağlıklı, özellikle bunu kendim hakkında söylemeyeceğim - iliklerime kadar deliliğe doymuş durumdayım; ama şunu söylüyorum ve onaylıyorum ki, elimizde biraz iyi niyet gösterirsek hastalıktan çok daha güçlü olacak bu tür panzehirler ve bu tür ilaçlar var.

9. 3 Şubat 1889'da Vincent van Gogh, Arles şehrinin sakinleri hakkında ilginç bir gözlemde bulunur - hayır, yerel psikiyatri hastanesinin hastaları değil, sıradan vatandaşlar: “Komşuların onlara son derece nazik davrandığını söylemeliyim. ben: burada, sonuçta, herkes bir şeyden muzdarip - kimin ateşi var, kiminin halüsinasyonu var, kiminin deliliği var; bu nedenle, aynı ailenin üyeleri olarak herkes birbirini çok iyi anlıyor ... Ancak tamamen sağlıklı olduğum varsayılmamalı. Aynı hastalıktan muzdarip yerel sakinler bana tüm gerçeği anlattı: hasta yaşlanana kadar yaşayabilir, ancak her zaman tutulma anları olacaktır. Bu nedenle, bana hiç hasta olmadığım veya bir daha hasta olmayacağım konusunda güvence vermeyin.

10. Sanatçının kardeşine yazdığı 19 Mart 1889 tarihli mektubundan, Van Gogh'un özgürce yaşama hakkına sahip olmadığına dair bazı kasabalıların imzaladığı bir beyanname ile Arles sakinlerinin şehrin belediye başkanına başvurduklarını öğreniyoruz. , ardından polis komiseri sanatçının tekrar hastaneye kaldırılmasını emretti . “Kısacası, deliliğim kanıtlanmamış ve genellikle kanıtlanamaz olmasına rağmen, günlerdir kilit altında ve bakanların gözetimi altında tek başıma oturuyorum. Elbette ruhumun derinliklerinde böyle bir muamele beni yaraladı; yüksek sesle kızmama izin vermeyeceğim de açık: bu tür durumlarda mazeret göstermek, suçu kabul etmek demektir.

11. 21 Nisan'da Vincent van Gogh, kardeşi Theo'ya hastaneden ayrıldıktan sonra Saint-Remy-de-Provence'ta akıl hastaları için bir akıl hastanesine yerleşme kararını bildirdi: “Umarım şunu söylemem yeterli olur: kesinlikle yeni bir atölye arayıp orada tek başıma yaşayamayacağım... Çalışma kapasitem yavaş yavaş geri geliyor, ancak kendimi aşırı zorlamaya başlarsam ve dahası, tüm sorumluluğu kaybedersem kaybetmekten korkuyorum. atölye bana düşüyor ... Artık deliliği diğer hastalıklarla aynı hastalık olarak görmeye başladığım gerçeğiyle kendimi teselli etmeye başlıyorum."

12. Vincent van Gogh'un bir psikiyatri hastanesinde ve daha sonra akıl hastaları için bir akıl hastanesinde kalması, sanatçının kardeşi Theo tarafından finanse edildi. Ayrıca Theodore, Vincent'a 10 yıldan fazla geçim kaynağı sağladı, kira ve atölye, tuvaller, boyalar ve işletme maliyetleri için para verdi. “Kendime ait olmak üzere resim yapmam ve tüm çalışmalarımı hastaneye vermem şartıyla beni ücretsiz olarak kabul edecekleri bir sağlık kurumu bilmiyorum. Bu - büyük demeyeceğim ama yine de adaletsizlik. Böyle bir hastane bulsam itirazsız taşınırım.

13. Vincent van Gogh, Saint-Remy-de-Provence akıl hastanesine gitmek üzere Arles'tan ayrılmadan önce kardeşine şu mektubu yazar: “Olaylara ayık bakmalıyım. Tabii ki, bir sürü çılgın sanatçı var: hayatın kendisi onları, en hafif tabirle, biraz çılgın yapıyor. Tabii işe geri dönmeyi başarırsam, ama sonsuza kadar etkilenmiş kalacağım.

14. Vincent Van Gogh, Saint-Remy-de-Provence sığınma evinde bir yıl geçirdi (Mayıs 1889'dan Mayıs 1890'a kadar), barınak müdürü sanatçının çalışmasına izin verdi ve hatta atölye için ayrı bir oda sağladı. Tekrarlanan nöbetlere rağmen, Vincent hastalıkla savaşmanın tek yolu olarak bunu görerek resim yapmaya devam etti: resim için ben…”

15. Saint-Remy-de-Provence'ta sanatçı, stüdyonun penceresinden ve bahçeden manzaraları tasvir eden manzaralar çiziyor ve Vincent'ın gözetim altında sığınaktan çıkmasına izin verildiğinde, Saint-Remy'nin çevresi de tuvallerinde belirdi. .

16. Vincent'ı haftalarca oyun dışı bırakan üç ciddi nöbet geçirmesine rağmen, bu yıl 150'den fazla resim yazdı, 100'den fazla çizim ve suluboya yaptı.

17. Van Gogh'un kız kardeşine yazdığı bir mektuptan: “Burada birkaç ağır hasta olduğu doğru, ancak daha önce deliliğin bende uyandırdığı korku ve tiksinti önemli ölçüde azaldı. Ve sürekli olarak bir hayvanat bahçesini anımsatan korkunç çığlıklar ve ulumalar duysanız da, barınak sakinleri hızla birbirlerini tanır ve içlerinden biri saldırıya uğradığında birbirlerine yardım eder. Bahçede çalışırken, tüm hastalar ne yaptığımı görmek için dışarı çıkıyor ve sizi temin ederim ki, Arles'in iyi vatandaşlarından daha nazik ve daha kibar davranıyorlar: bana karışmıyorlar. Burada epey bir süre kalmam mümkün. Arles hastanesinde ve burada olduğu kadar huzuru hiç yaşamadım.

18. Vincent van Gogh'un hastalığına rağmen çalışma, resim yapmaya devam etme ve pes etmeme arzusu içtenlikle takdir ediliyor: “Hayat geçiyor ve onu geri çeviremezsiniz, ama bu nedenle hiç çaba sarf etmeden çalışıyorum: çalışma fırsatı da her zaman tekrarlanmaz. Benim durumumda - ve hatta daha fazlası: sonuçta, normalden daha güçlü bir saldırı beni bir sanatçı olarak sonsuza kadar mahvedebilir.

19. Van Gogh'un sığınma evinde ticaret yapan muhtemelen tek sakini olduğunu belirtmek önemlidir: “Bu kurumda uygulanan tedaviyi buradan taşınsanız bile takip etmek çok kolay çünkü burada kesinlikle hiçbir şey yapılmıyor. Hastalar aylaklık içinde ot gibi yaşamaya, tatsız ve bazen de bayat yiyeceklerle avunmaya terk ediliyor.

20. Mayıs 1890'ın sonunda Theo, erkek kardeşini kendisine ve ailesine yaklaşmaya davet etti, Vincent buna itiraz etmedi. Theo ile Paris'te üç gün geçirdikten sonra sanatçı, Auvers-sur-Oise'a (Paris'ten çok da uzak olmayan küçük bir köy) yerleşti. Burada Vincent çalışıyor, kendine bir dakika dinlenme izni vermiyor, her gün fırçasının altından yeni bir eser çıkıyor. Böylece hayatının son iki ayında 70 resim ve 32 çizim yapar.

21. Auvers-sur-Oise'da sanatçı, kalp hastalıkları uzmanı ve büyük bir sanat aşığı olan Dr. Gachet tarafından denetleniyor. Vincent bu doktor hakkında şöyle yazıyor: “Anladığım kadarıyla kimse Dr. Gachet'ye hiçbir şekilde güvenemez. Her şeyden önce, bana öyle geliyor ki o benden daha hasta, en azından benden daha az değil; böyle şeyler. Ve eğer kör köre yol gösterirse, ikisi de hendeğe düşmezler mi?

22. Düştü ... 29 Temmuz 1890'da Vincent van Gogh kendini göğsünden vurarak ölecek, çağrılan Dr. Gachet'nin huzurunda ölecek. Sanatçının cebinde Theo van Gogh'a hitaben yazılmış son mektubu bulacaklar ve şöyle bitiyor: "İşim için hayatımla ödeme yaptım ve bu bana aklımın yarısına mal oldu, bu doğru ..."

23. Ağabeyinin ölümü, Theodore Van Gogh için bir felakete dönüşecek: kardeşinin resimlerinin ölümünden sonra sergisini düzenlemek için başarısız bir girişimin ardından, Theo delilik belirtileri gösterecek, karısı hastayı yerleştirmeye karar verecek. 21 Ocak 1891'de öleceği bir psikiyatri hastanesi.

24. Kardeşlerin ortak çalışmaları ölümünden sonra çok takdir edilecek ve hiçbirinin Vincent van Gogh'a dünya çapında ün ve tanınmanın geldiği günü görecek kadar yaşamamış olması inanılmaz bir adaletsizlik gibi görünüyor.